Kültür farkı üzerine sanırım on yüz bin milyon yazı yazabilirim. Yazmayayım diyorum hop bir şey oluveriyor ben de kendimi yazmaktan alıkoyamıyorum.
Bu sefer konu
İngiliz komşumla alakalı.
Komşum 80-85 yaş
arasında, yalnız yaşayan, her sabah makyajını yapıp ev ayakkabılarını giyen,
kendi alışverisini kendi yapan, arabasını kullanan, haftada bir gün charity
shopta çalışan, printer, laptop,akıllı telefon gibi her türlü teknolojik icadı
kullanan, evde tek başına televizyon karşısında kucağında tepsisi, elinde çatal
bıçağıyla salatasını yiyen bir İngiliz.
Hoşuna gideni de
gitmeyeni de açıkça söyleyen, arada İngiliz usulu alttan alttan laf dokunduran
bir teyze. (Benim bahçıvan baya iyi, size de gelsin bir ara istersen, benim
üst kattan bahçene baktım, biraz bakıma ihtiyacı var) Bizim park yerimize arkadaşımız park etti
diye (arkadaşımız olduğunu bilmeden) arabanın üstüne “burası özel otopark
lütfen arabanızı çekin” notları yazan teyze.
Tanıştığımızdan beri Türkiye dönüşlerinde lokum ile,
Christmas zamanı kart ve çikolata ile, evde değişik bir yemek yaptıysam bir
tabak yemekle, içimden geldikçe de çiçekle kapısını çaldığım teyze.
Hiçbir Easter ve Christmas’ı atlamayan, iki çocuğuma ayrı
ayrı çikolata, bize de kart getiren teyze..
Geçen perşembe güzel güzel giyinmiş ve makyajini yapmış
bir şekilde kapımı çaldı ve ertesi gün park yerimize oglunun arabasını park
etmek için izin istedi. Oğlunun kendisini doktora götüreceğini söyledi. Neyin var,
rutin kontrol mü derken meme kanseri deyiverdi. Donup kaldım, teşhis kondu mu
dedim, ben öyle hissediyorum, yaşlı bir kadınım, daha ne kadar yaşayacağım ki
dedi. Sesi titredi, gözleri doldu ve “Kocamın mezarını ziyarete gidiyorum”
deyip ağladığını görmeyeyim diye arkasını dönüp hızlı hızlı gitti.
Aldı mı beni bir dert. Yaşlı ve yalnız kadın, bütün gün
kurup kurup kendini daha da çok üzecek, ne yapsam, nasıl keyiflendirsem, akşam
yemeğe mi çağırsam yoksa yalnız mı kalmak ister, sana geldim desem, dikkatini
dağıtmak için sohbet etsem, ya şu anda kimseyi istemiyorsa, çiçek mi alsam,
kültürel olarak yanlış anlaşılır mı, çikolata mi götürsem..
Türkiye’de olsam ne kadar kolay halbuki, bana derdini
açtığına göre desteğe ihtiyaci vardır, yanında otururum, dikkatini dağıtacak
muhabbetler açarım, korkularıyla ilgili konuşmak istiyorsa dinlerim, tavsiye
istiyorsa veririm, doktor istiyorsa araştırırım, ağlarsa mendil veririm..
Birkaç saat düşündükten sonra şampanya almaya karar verdim.
Akşam kapısını çaldığımda öğlen ağlayarak uzaklaşan komşumdan eser yoktu. “Bugün bana
ne oldu da öyle davrandım hiç bilmiyorum, çok özür dilerim, şu an yaptığımdan çok utanç duyuyorum, ben mütevekkil bir kadınım (yazar cümlenin gelişinden mütevekkil
dediğini anladı yoksa kelimenin İngilizcesini o vakte kadar bilmiyordu) ne olacaksa olacak,
büyütmeye ve sana bu şekilde yük olmaya hakkım yoktu" dedi.
Ben elimde şampanya
ağzım açık kalakalıyordum ki
genlerimdeki duygularını dolu dolu yaşayan Türk şaha kalktı. Kültür farkı da
bir yere kadardı!
Yahu dedim sen ne dediğinin farkında mısın, bir şeyden korkmuşsun, beni bunu paylaşabileceğin biri olarak görmüşsün, bunun için özür dilenir mi, utanılır mı. Hepimiz insaniz ve duygularımızı, korkularımızı paylaşmaya ihtiyaç duyarız,bunun neresi yanlış ki. Bizim kültürümüzde komşuluk akrabalık gibidir, sen bizim için sadece yan evde oturan teyze değilsin ki. Ayrıca komşuluğun benim için apayrı bir anlamı var. Ben doğduğum apartmandan gelin çıktım, 25 sene aynı insanlarla aynı apartmanda yasadım. Sokakta oyun oynarken susayınca 3.kata cikmak zor geldiği icin giriş kattaki komşuların kapısını calıp su isterdim ben. Bizim evdeki yasaklara kızıp nüfus cüzdanımı alıp “Ben artık onlarin kızı olucam” diye karsı komşumuz Nesrin Teyzemle Metin Amcama yerleşmişliğim var. Çocukken en harika ve özgün(!) bestelerimi Metin Amcama söylerdim ben. 4 yaşındayken gazeteyi baş aşağı tuttuğunda okuyabildiğimi fark edip koşa koşa anneme “senin bu kızın çok cadı, çok akıllı”deyişi hala gözümün önünde. Nesrin Teyzenin misafir günüyse akşama doğru kapısını çalıp “ben çok açım” derdim ben. Komşuluk böyle bir şeydi çünkü. Iyiyi de kötüyü de misafirden artan keki poğaçayı da paylaşmaktı. Okuldan geldiğimde annem evde olmasa da Ayse Teyze'ye gitsem, o da bana sosisli yapsa derdim. Benim ergenlik terelellilerimi Sibel Ablam sakinleştirirdi mesela. Universite sınavı zamanı hiç çözmek istemediğim testi Yusuf Abi ve Sibel Ablayla yarışarak hep beraber çözmüştük. Komşu degildi ki onlar, akrabadan yakındı. Simdi sen gelmiş özür diliyorsun, kusura bakma ben kültürüm gereği bunu anlayamıyorum. Sana bu şampanyayı getirdim ama bana bir söz vermeni istiyorum, bunu şimdi içme, doktor çok sağlıklı olduğunu söylediğinde kutlamak icin beraber içeceğiz dedim. 2 dakika önce kuyruğu dik tutan komşum birden bana sımsıkı sarılıp ağlamaya başladı.
Yahu dedim sen ne dediğinin farkında mısın, bir şeyden korkmuşsun, beni bunu paylaşabileceğin biri olarak görmüşsün, bunun için özür dilenir mi, utanılır mı. Hepimiz insaniz ve duygularımızı, korkularımızı paylaşmaya ihtiyaç duyarız,bunun neresi yanlış ki. Bizim kültürümüzde komşuluk akrabalık gibidir, sen bizim için sadece yan evde oturan teyze değilsin ki. Ayrıca komşuluğun benim için apayrı bir anlamı var. Ben doğduğum apartmandan gelin çıktım, 25 sene aynı insanlarla aynı apartmanda yasadım. Sokakta oyun oynarken susayınca 3.kata cikmak zor geldiği icin giriş kattaki komşuların kapısını calıp su isterdim ben. Bizim evdeki yasaklara kızıp nüfus cüzdanımı alıp “Ben artık onlarin kızı olucam” diye karsı komşumuz Nesrin Teyzemle Metin Amcama yerleşmişliğim var. Çocukken en harika ve özgün(!) bestelerimi Metin Amcama söylerdim ben. 4 yaşındayken gazeteyi baş aşağı tuttuğunda okuyabildiğimi fark edip koşa koşa anneme “senin bu kızın çok cadı, çok akıllı”deyişi hala gözümün önünde. Nesrin Teyzenin misafir günüyse akşama doğru kapısını çalıp “ben çok açım” derdim ben. Komşuluk böyle bir şeydi çünkü. Iyiyi de kötüyü de misafirden artan keki poğaçayı da paylaşmaktı. Okuldan geldiğimde annem evde olmasa da Ayse Teyze'ye gitsem, o da bana sosisli yapsa derdim. Benim ergenlik terelellilerimi Sibel Ablam sakinleştirirdi mesela. Universite sınavı zamanı hiç çözmek istemediğim testi Yusuf Abi ve Sibel Ablayla yarışarak hep beraber çözmüştük. Komşu degildi ki onlar, akrabadan yakındı. Simdi sen gelmiş özür diliyorsun, kusura bakma ben kültürüm gereği bunu anlayamıyorum. Sana bu şampanyayı getirdim ama bana bir söz vermeni istiyorum, bunu şimdi içme, doktor çok sağlıklı olduğunu söylediğinde kutlamak icin beraber içeceğiz dedim. 2 dakika önce kuyruğu dik tutan komşum birden bana sımsıkı sarılıp ağlamaya başladı.
Eeeeeyyy soğukkanlı ve duygu kontrolü konusunda uzman
Ingiliz tavrı, seni bile dize getiririm Akdenizli kanımla!!
P.S. Cuma akşamı korka korka kapısını çaldım, dedi ki
“Göğüslerim yarı yaşımdakilerinki kadar sağlıklıymış, önümüzdeki hafta bir akşam şampanyayı içmeye bekliyorum” . Bu hafta bir akşam komşumun sağlıklı memelerine kaldıracağız kadehleri J
Gizemcim, yine çok güzel ifade etmişsin. Ağzına sağlık canım... 🌸
YanıtlaSilMuhteşem ifadeler. Nesrin teyzelerimizi özleyip ağlıyorum devamli.sizeli takdir ettim. Gıpta ettim imrendim. Sevgiler
YanıtlaSilMerhaba, blogunuzu yeni keşfettim. Henüz tüm yazıları okuyamadım ama çok beğendim.
YanıtlaSilBen de İngiltere'deki yaşamım üzerine ve diğer başka konularda blog yapıyorum. (www.ingilteredeyasiyorum.com)
Türkçe karakter konusunda ilk başta ben de sıkıntı yaşadım ama yazıya tek tıkla Türkçe karakter ekleyen siteler var. Tavsiye ederim :)
(www.turkcekarakter.com ve deasciifier.com gibi)