20 Mayıs 2022 Cuma

İngiltere'nin Büyük Eksikliği! Şok Şok Şok!

İnsan burdaki her deneyiminden yeni bir şey öğreniyor valla. Yeni ders konumuz İngiltere'de oy vermek, vardığım sonuç "Bizden öğrenecekleri çok şey var!"


2 hafta önce burda ilk kez oy verdik. Reşit olduğumdan beri oy veririm, ilk kez böyle bir oy verme şekli gördüm ve anladım ki bu İngilizler oy vermeyi bilmiyor. Bundan daha büyük eksiklik olabilir mi!!


Daha önce burda oy veren arkadaşlarım başkasının yerine oy verilebildiğini, oyun postayla verilebildigini hatta oy verirken kimlik gerekmediğini ve oyun kurşun kalem kullanıldığını söylemişti ama bunlar bana hep sürreel bir hikaye gibi gelmişti. Hepsi gerçekmiş meğer!



Seçimden bir kaç ay önce eve postayla Poll Card denen, üzerinde adımız, adresimiz ve oy vereceğimiz yerin bilgilerinin olduğu kart geldi. Üzerinde de " Oy vermeye giderken bu kartı yanınızda getirmek zorunda değilsiniz ama getirirseniz işleminiz hızlanır" yazıyor. Haydaaa, madem lazım değil bana bunu neden gönderiyorsun güzel kardeşim?


Bizde muhtara seçmen listesi asılır, gidip kontrol ederiz ya, hiç öyle birşey olmadı.


Biz yine de kendi ülkemizden getirdiğimiz geçmiş oy verme tecrübemizle yanımıza kimlik, oy verme kartı, ne olur olmaz diye pasaport vs aklımıza gelen lazım olabileceğini düşündüğümüz ne varsa aldık gittik.


Bizde bir Pazar günü aktivitesi olarak okullarda yapılan seçimler burda Perşembe günü, okul yerine mahalledeki halk merkezleri ve kiliseler kullanılarak saat sabah 7 ile akşam 10 arasında yapılıyor.


Bizim oy vereceğimiz yere gittiğimizde ilk şoku yaşadım. Kapıdaki görevli sadece ismimizi sordu ve biz kimliklerimizi göstermeye çalışırken bizi durdurup kimlik göstermemize gerek olmadığını söyledi. Listeden adımızı bulup elimize 1 kurşun kalem bir de dandirikten bir oy pusulası verdi.



Bir kere biz katlayıp zarfa sokması bile olay olan çarşaf boyunda oy pusulalarına alışığız A5  boyutunda oy pusulası mı olur!


Hadi oldu diyelim, bir damga, mürekkebi ya çok az ya da fazla olduğu için "Ya kime oy verdiğim anlaşılmazsa, ya mürekkep başka kutucuğa bulaşırsa" stresi yaratan stampa da mı olmaz. Fakir annem bunlar!


Oy vermek için her tarafı kapalı kabin bile yapmamışlar, ben kafamı uzatıp yanımda oy veren kişinin pusulasına bakabildim. Tabi bunda yanımda oy verenin kocam olmasının da küçük bir payı olabilir :)


Oy vermek istediğiniz kişinin/partinin isminin karşısındaki kutucuğa kurşun kalemle bir çarpı koydunuz mu oy vermiş oluyorsunuz. Pusulayı zarfa falan koymadan öylece 2ye katlayıp sandığa atıyorsunuz, oy verdiğiniz için parmağınıza mürekkep de damlatmıyorlar. Onlar için kurşun kalem, A5 boyunda dandik oy pusulası hoop bitti gitti! Tabi bu prosedüre alışık bir İngiliz için. Benim için biter mi? Bitmez, çünkü sorularım var.


Mesela bu oylar torbalar sayılıp torbalara konduğunda o torbaları kim koruyacak?


Sandıkta her partiden temsilci var mı?


Oy çalınma ihtimaline karşı nasıl bir önlem alıyorlar?


Sabaha kadar oy çuvallarının başında kim nöbet tutuyor?


Oylar sayıldıktan sonra sandık sonuçlarını sivil halk nasıl doğruluyor, Vote and Beyond diye bir organizasyon var mı? Sandık sonuçları ordaki gönüllüler tarafından hangi sisteme nasıl giriliyor?


Seçim sonuçları açıklandığında aslında kazanan ama oyları çalınan aday nerde nasıl itiraz ediyor?


Oylar tekrar kimin gözetiminde sayılıyor?


Oyu çalınan adayı destekleyen halk nerde oy nöbetine gidiyor?


Peki kedi? Trafoya kedi ne zaman kaçıyor da elektrikler saat kaçla kaç arası kesiliyor?


Sandık görevlisi sorduğum sorulara boş gözlerle bakarken kocam kolumdan çekiştirip çıkarmasaydı bu soruların hepsinin cevabını öğrenebilirdim!! Neyse bir dahaki seçimlere artık!


P.S.: Sonuçlar ertesi gün açıklandı, sokakta kimse seçimden önce seçim muhabbeti yapmıyordu sonra da pek konu olmadı. Bu konuda en çok yorum sadece -bir kısmı henüz oy kullanmaya başlamamış olsa da- Türklerin olduğu mahalle Whatsapp grubunda yapıldı.

Bu İngilizlerin bizden öğreneceği çok şey var :)

19 Ocak 2022 Çarşamba

"İyi ki" mi "Keşke" mi?





Ülke değiştirmiş insanlar olarak sizin "İyi ki" leriniz mi daha çok yoksa "Keşke"leriniz mi?


"Oh ne iyi yaptım da geldim, bu deneyim bana çok şey kattı, çocuklarım için iyi yaptım, kendi kariyerim için çok doğru bir karar verdim, bu ülkede daha huzurlu, güvende ve mutluyum" mu yoksa "Keşke gelmeseydim, keşke kendi ülkemde kalsaydım" mi?


Bireysel olarak "İyi ki"leriniz çoksa ne güzel ama öte yandan Türkiye'de kalıp mutlu olmayan sevdikleriniz için üzülüp kendiniz için her "İyi ki" dediğinizde onlar için içiniz sızlıyor mu?  Ha pardon, göçmenlik de annelik gibi bitmeyen bir vicdan azabı haliydi di mi?!


Haftasonu Türkiye'de yaşayan 13 yaşındaki yeğenimle konuştuk. Yaklaşık 45 dakikalık konuşmanın sonunda onun ülkeye ve geleceğine dair endişelerinden ben depresyona girdim. Yeğenim durmadan gelen zamlardan, hayat pahalılığından, okulda doğru düzgün birşey öğrenmediğinden, ne öğreniyorsa sınavlara hazırlanmak için gittiği kursta öğrendiğinden, okuldaki çocukların saçı uzun olduğu için "Sen kız mısın" diye sorup onu kızdırmaya çalıştıklarından, kendisinin inadına pembe maske taktığından ve çocukların bununla da uğraştığından, dini inancının çocuklar tarafından sorgulandığından,  ülkedeki işsizlikten, üniversite mezunlarının kendi bölümlerinde iş bulamayıp çok düşük maaşlarla çok daha basit işlere razı geldiğinden bahsedip "Ben üniversiteyi bitirene kadar nerdeyse hayatımın 20 yılını okuyarak geçireceğim, sonunda iş bulamayıp kasiyer olacaksam neden okuyayım ki, benim o kadar yıllık emeğime yazık olmayacak mı? dedi. Gel de cevap ver bakalım! Çocuk herşeyin farkında zaten.


Biz çocuklar burda okusun, onlara başka bir ülke alternatifi verelim, emeklilik yaşımız gelince geri döner sakin bir yere yerleşiriz derken 7 yıldır Türkiye'de olanlara her dönüp baktığımda bu umudum sönüyor. Burda yaşıyor olsak da sevdiklerimiz ve doğup büyüdüğümüz topraklara sevgimizden gözümüz, aklımız hep orda. Kendimiz ve çocuklarımız için "İyi ki" desek de orda olan sevdiklerimiz için hep bir "keşke" var içimizde.


Değerli, birikimli ve iyi eğitimli bir sürü insan başka ülkelere gitme çabasında. Son iki haftada Türkiye'deki 3 farklı tanıdığımız buraya nasıl gelebileceklerine dair bilgi alabilmek için aradı, hepsi de çocuklarının geleceğinden endişeli.


Bizim mahallenin güncel haberi benim hem sanat hem duruş olarak çok çok beğendiğim iki ünlü Türk oyuncunun buraya yerleştiği.(İsimlerini yazıp insanların özel hayatına müdahale etmiş gibi olmayayım, bizim mahalle kim olduklarını biliyor zaten :) Ben de en yakın zamanda bir kafede karşılaşmayı umuyorum :)  


Bilim insanı, sanatçısı, akademisyeni, iş kadını, iş adamı...Yazık değil mi bu birikimde, bu değerde insanların kendi kariyerleri, çocuklarının geleceklerine dair endişeleri, güvende hissetmemeleri ve bunun gibi bir sürü sebep yüzünden başka ülkelerde yeni hayatlar kurma çabasına. Ülkende bir yere gelmiş, kendini kanıtlamışken, ülke değiştirip, bazen o yıllarca emek verdiğin kariyeri kenara koyup sıfırdan başlaman gerekiyor. Hem fiziksel hem ruhsal olarak o kadar zor ve yıpratıcı bir süreç ki bu. Kimisi hem bu zorlukların hem de parçalanan egosunun altından kalkamıyor, kimisi de resmen küllerinden tekrar doğuyor. İkisi de büyük emek, büyük özveri. Becerebilene de beceremeyene de sırf cesaret edip denediği için çok büyük saygı duyuyorum. 


Şu an tek derdinin oyun, arkadaş, gezmek olması gereken ülkemin güzel çocuklarının bu dertleri sırtlamadığı ve gelecekleri için endişelenmedikleri bir çocukluk hayal ediyorum.