12 Kasım 2020 Perşembe

Kafası Karışık Bir Göçmen Çocuk Anası

 Kafası karışık olan göçmen çocuk değil, anası.


Geçen gün Çınar eve geldi ve "Anne bana yarın için poppy lazım" dedi.

Poppy yani yakaya takılan kırmızı gelinciğin amacı aslında 1.Dünya Savaşı'nda ölen askerleri anmak. 11 Kasım 1918'de 1.Dünya Savaşı'nın bitmesiyle 11 Kasım "Remembrance Day" ilan edilmiş. Daha sonra İkinci Dünya Savaşı'nda ölen askerler ve girilen diğer savaşlarda hayatını kaybeden askerleri de düşünerek İngilizler, bugünkü hayatımızı ve demokrasimizi borçlu olduğumuz tüm askerler diyerek her 11 Kasım'da saat 11:11'de iki dakikalık saygı duruşunda bulunuyorlar, anıtlara gelincikten çelenkler bırakıyorlar. Okullar da çocuklara bunu hatırlatarak poppynizi takmayı unutmayın diyor. E benim oğlan görev adamı, öğretmeni tak demiş, çocuk takmak istiyor. Gel de anlat bakalım şimdi!


Uzun bir yutkunma, milisaniyede beyinden geçen onlarca düşünce, 7 yaşındaki çocuğa bunu nasıl uygun bir dille anlatsam ama en çok da aslında ben bu konuda nasıl hissediyorum soruları...Cevap vermeden önce iyi düşünmem lazım. Bir yandan yaşadığı ülkenin kültürüne saygı göstermeli öte yandan kendi değerlerinden çok kopmamalı. Ülkelerin tarihleri, geçmişlerinde yaptıkları hakkında yaşına uygun bilgiye sahip olmalı. Geçmişte olanlar bugüne ırkçılık, öfke, nefret olarak yansımamalı... O kadar kısa sürede bu zor konunun altından kalkamadım ve  aramızda şöyle saçma bir diyalog geçti:


Ben: Senin poppy takman gerekmiyor.

Çınar: Hayır takmam gerek, öğretmen tak dedi.

Ben: Zaten bizde poppy yok.

Çınar: Yapalım o zaman.

Ben: Çınar poppy yapacak malzememiz de yok hem senin poppy takman gerekmiyor.

Çınar: Of anne ya anlamıyorsun!!


Anlıyorum yavrum da sana nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Zaten bugün 10 Kasım, zaten üzgünüm, zaten vicdan azaplıyım, zaten içim acıyor, zaten sabah erkenden Atatürk için saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nı söylerken yine kendimi tutamayıp ağlamaya başlamışım, zaten sen de abin de "Anne yine mi saygı duruşunda ağlıyorsun, sen neden bunu her yaptığımızda bu kadar çok ağlıyorsun" demiş, zaten akşama kadar berbat bir ruh haliyle geçmiş, şimdi sen gelmiş bana poppy takayım diyorsun. Ben sana desem ki "Atatürk'ün savaştığı askerler için poppy takılıyor" buna nasıl tepki vereceksin? O zamanın koşullarında yaşananları senin anlayacağın şekilde nasıl anlatacağım. İlla poppy takacaksan dünyanın her yerinde savaşlarda ölen tüm ölen askerler için tak desem anlamsız mı gelir acaba sana.. Senin aklını, kalbini kirletmeden, kendi düşüncemi, hissimi empoze etmeden nasıl çıkacağım ben bu durumdan?


Ertesi sabah okula giderken Çınar: Anne ben öğretmene "Annem poppy takmana gerek yok" dedi diye takmadım diyeceğim.

Ben: Nasıl istersen oğlum.

Çınar: Hala neden takmadığımı anlamadım.

Ben: Bizim geleneğimiz yakaya poppy takmak degil. Biz ölmüş askerlerimize teşekkür etmek için saygı duruşunda bulunup İstiklal Marşı söylüyoruz.

Çınar: Dün Atatürk için yaptığımız gibi.

Ben: Evet.

Çınar: Anne Atatürk 1.Dünya Savaşı'nda savaştı dimi?

Ben: Evet oğlum.

Çınar: İngiltere'ye yardım etti yani?

Ben: Hayır oğlum, o zaman İngiltere ve Osmanlı İmparatorluğu karşı taraflarda savaştaydılar. Atatürk 1.Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu yenilince ve kazanan ülkeler Osmanlı topraklarını paylaşırken Kurtuluş Savaşı'nı başlattı ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu.

Çınar: Anne, ben okul projemi Atatürk ile ilgili yapmaya karar verdim. Başlığı da Atatürk / Turkey's Hero olacak.


Yok canım ağlamadım, gözüme bişey kaçtı :)




19 Mayıs 2020 Salı

Göçmen kadınlar Covid'i döver!!





Dün Ayşe Arman'ın Sertab Erener ile yaptığı röportajı okudum, Covid süreciyle ilgili canım Sertab demiş ki "Saçımı kendim boyadım, domestik Sertab'a geri döndüm, temizliğe, bulaşığa,ev işlerine.. İnsan mecbur kalınca herşeyin üstesinden geliyormuş"



Göçmen kadınların, bu mecbur kalınca herşeyin üstesinden gelmesi tam olarak göçtükleri zamana tekabül ediyor aslında, Covid ile falan ilgisi yok. Çarşıdan aldım bir tane eve geldim bin tane gibi.. Türkiye'deyken bir tane, göçünce bin tane kadın çıkıyor içinden. Hem de senin bile varlığından haberdar olmadığın..



Zayıf sandığın bir özelliğin göçünce sana avantaj olarak da dönebiliyor. Benim kurumsal hayattaki en zayıf özelliğim olan "iş delege edememe" göçünce çok işime yaradı mesela. Her işi yapmak zorunda kalmak çok da şoka uğratmadı beni.



Ben buraya Türk standartlarına göre üretilmiş kocayla geldim, kendisine "İş bölümüne uygun, ev işlerine yardımcı, Avrupa bakış açılı koca" uygulamasını indirip de hayat benim için kolaylaşana kadar benim içimden şunlar çıktı:



Aşçı: Aslında yemek işi burda kolay. Marketlerde hazır yemek seçenekleri çok fazla. Çocuklarım düzgün beslensin, içinde ne olduğunu bileyim demiyorsan mesele yok. Ben göçtüğümde küçük oğlum 1.5 yasında bile değildi, beslenme benim önemsediğim bir konu, o zaman haydi mutfağa..



Tamirci: Bozulan birşey için tamirci çağırmak yerine araştırıp kendimiz tamir etmeye çalışıyoruz artık. Yaşasın Youtube videoları! Mutfağının zeminini laminat kaplayan, bahçesine shed yapan arkadaşım var, hayranlıkla izliyor, 40 fırın ekmek sonra onun seviyesine gelmeyi hayal ediyorum :)



Organizatör: Alışveriş yap, yemeği hazırla, yapılacak işleri hallet ama okul çıkış saatine de yetiş, yarının toplantısına hazırlan, gömlekleri ütüden al, çocuklara okul çıkışı atıştırması ayarla, işle ilgili yapman gereken araştırmayı yap... Buna 50 madde daha ekleyebilirim de okuyucuyu baymamak için burda kesiyorum..



Bahçıvan: İtinayla çiçek öldüren ve "Ben alırsam nasıl olsa ölecek bari sebebi ben olmayayım" deyip almadığım bitkiler, çiçekler artık yaşar oldu. Ben de şaşkınım :) Gaza gelip bahçeye birkaç şey ektim, merakla izliyorum.



Bakkal çırağı: Burda marketi arayıp "bi ekmek, 2 süt diyemiyorsun", o zaman da iş başa düşüyor.



Temizlikçi: Senin temizlik anlayışın ile temizlik yapan kişininki uymayınca ya da temizliği yapan bir süre sonra üstünkörü temizlemeye başlayınca "ben bundan daha iyisini yapabiliyorsam neden temizlik konusunda yardım alıyorum" demeye başlıyorsun.



Terzi: Ah o pantalon paçaları, hala potsuz yapamasam da ilerleme kaydediyorum. Terzi yok mu diyeceksiniz, var elbette ama iki pantalonu £15e alıp sadece birinin paçası için £15 vermek bir türlü içime sinmiyor.



Tasarımcı: Allahım o bitmeyen kostümlü aktiviteler yok mu! Herbiri için kostüm alsan hem maliyet hem evde nereye koyacağım derdi. En iyisi kendi kostümünü kendin tasarla yeter ki çocuklardan süper fantastik talepler gelmesin. Şimdiye kadar melek, kuzu, Romalı asker ve Mısırlı kostümlerinin altından kalktım, önümüzdeki maçlara bakıyorum.



Vize memuru: Bu memleket "Gel canım, kafana göre takıl" demiyor tabi, bunun bir vize süreci, toplanan evrağı, tutturulması gereken cirosu, takip edilmesi gereken kuralları var.



Muhasebeci: İşi yürütürken tutturman gereken hedefler, o hedeflerin hesabı kitabı var.



İş kadını: Kurup devam ettirmek gereken bir iş, yeni müşteri bulması, pazarlaması, satması var



Amele: Bu süreçte herşeye yetişmeye çalışırken baktım ki balataları yakıyorum, yeni bir hobi edineyim dedim. Normal insan örgü, nakış, boyama falan yapar. Ben kalktım çimentodan objeler yapmaya merak sardım, baya baya çimento kardığım bir dönem oldu :)



Bizdeki "Kadın dediğin sokakta hanımefendi, mutfakta aşçı..." lafı biz göçmüş kadınlar için " Sokakta bakkal çırağı, mutfakta aşçı, okulda kostümcü, işte patron, salonda terzi, banyoda amele, bahçede muhasebeci...."



Demem o ki: Eyyyyy Covid, biz senden önce zaten içimizdeki potansiyeli fark etmiştik. Bizi "kendi işini kendin yap" politikasıyla yıldıramazsın!!!





13 Şubat 2020 Perşembe

ILR



ILR*


Bu 3 harfin arkasında...



Tam 5 yıl var,

Gözyaşı, endişe, korku, durmadan hortlayan "acaba"lar var,

Değiştirilen vize kuralları yüzünden uğranılan mağduriyet var,

Mağdur da olsan vazgeçmemek var,

"Yoksa beceremeyecek miyiz" ve "Fena da gitmiyoruz ha" var,

Türkiye'de bıraktıklarına karşı özlem, vicdan azabı, suçluluk hisleri var,

Azim, inat, çalışkanlık, nerden geldiğini bilmediğin bir kuvvet var,

İçsel yolculuklarda alınmış uzun yollar var,

Kendi gücüne, becerine şaşırma var,

Bu yola beraber çıktığın eşin, çocuğun için şükür var,

Avukat ve muhasebecinle yaptığın (bazen sakin bazen gergin) 118 toplantı, 4 kavga, arada gidip gelen 2376 mail var,

Brexit belirsizliği var,

Karafatma gibi yeni koşullara adapte olma becerisi var,

Şikayet etmeyi kesip sonuç üretmeye çalışmak var,

Hayatta yapamam, beceremem dediğin şeyleri becerebilmiş olmanın haklı gururu var,

Bu süreçte hayatına giren ve hayatından çıkan insanlar var,

Sen kendine inancını kaybetmişken "Saçmalama, sen bunun da altından kalkarsın" diyen, sana senden çok güvenen sağlam kayalar var,

"Ben bittim" deyip devrilmeye başladığında sana omuz verip tekrar ayaklarının üstünde dikleştiren bir eş, bilmediğin yerden gelen sorularla test edilen bir evlilik var,

"Onlar için iyi bir şey mi yapıyoruz, yoksa büyük aileden uzak kaldıkları için ilerde bizi suçlayacaklar mı?" diye gözlerinin içine baktığım iki oğul var,

Kısa sürede alınmış bir sürü hayat dersi var,

Dün ILR'ımızı aldığımız için kutlamaya gelen dostlarımıza dediğim gibi "Ben eskiden "kötü gün dostu" olmaya inanırdım. O zamanlarki en yakın dostum düğünümden 2 gün önce seyahate gitmeye karar verip beni düğünümde yalnız bırakınca "iyi gün dostu" olmaya da inanmaya başladım." Iyi günümüzde de yanımızda olan kıymeti anlatılamaz dostlar var..



Şimdi kutlama var, şükür var, hak ettik duygusu var, suratta engellenemez bir sırıtış, adımlarda bir hafiflik var..



Darısı bu yolda mücadele edenlerin başına :)



*ILR: Indefinite Leave to Remain; Süresiz oturum hakkı





10 Ocak 2020 Cuma

Göçmen olmanın en boktan tarafı!

Anne olduğumdan beri "Annelik bitmeyen bir vicdan azabı hali" diyordum ki göçmenlik de aynı, hiç bitmeyen bir vicdan azabı ve sorgulama hali..


Önceki gece kayınvalidem arayıp "yarın sabah babanız ameliyat oluyor" deyince ilk şoku yaşadık. Babamız ameliyat olacak, biz orada olamayacağız, ameliyata girdiğini, ameliyattan çıktığını göremeyeceğiz, annemize, abimize destek olamayacağız diyen vicdan azabı gelip oturdu omzuma. Çok şükür ameliyat iyi geçti, herşey yolunda gitti, babam odaya geldi. Onun iyi olduğunu haber vermek için annemi aradım ve şu diyaloğu yaşadık:


"Anne, babam odaya gelmiş, ameliyat iyi geçmiş, her şey yolundaymış"

"Çok şükür, geçmiş olsun, bu akşam ziyaretine gideceğiz. Yarın sabah da ben ameliyat oluyorum!!!"


Şaka mı bu? Gerçekten bu acil durumlar ve ameliyatlar benim ülkeden çıkamayacağım zamanı mı bekliyor? Vize yenileme başvurumuzu yaptığımız için şu an ülkeden ayrılamıyoruz. Bundan 4 yıl önce de aynı şeyi yaşadık, bizim pasaportlar başvuru için Home Office'deyken annem kalçayı kırdı, ben üzülmeyeyim diye bana haber vermediler, şüpheli konuşmalarından bir terslik olduğunu anladım ve tam olarak ne olduğunu anlamadığım için kurdum durdum. Sonunda olanları ve bana haber vermediklerini öğrenince de çok kızdım ve bir daha benden saklamamaları için epeyce dır dır yaptım. Gerçi annemin yine de saklayacağını bildiğim için benden saklamama görevini kuzenime verdim. Sağolsun görevi layığıyla yerine getirdi. Annemi nasıl korkutmuşsa annem bana kendisi söylemek zorunda kaldı :)


Bugün annem ameliyattayken omzumda oturan vicdan azabı aldı sazı eline:


"Bak işte göçmemiş olsaydın şimdi annenin yanında olabilecektin"

"Ameliyattan çıkana kadar burda elinde telefonla beklemek yerine sevdiklerinle orda bekleyecektin, iki kelam edip birbirinize moral olacaktınız"

"Doktora merak ettiğin her şeyi sorabilecektin"

"Kadının iki çocuğu var ve sadece biri yanında, sen uzaktan bakıyorsun"

"Aile dediğin bu tip durumlarda bir arada olmak için, senin burda ne işin var"

"Bu gece annene hastanede sen refakat edecektin"

"Eve döndüğünde yemek yapacaktın, geçmiş olsuna gelenleri ağırlayacaktın"

"Çocuklarımın geleceği için göçtüm diyorsun, çocuklar böyle durumlarda anneanne/dedelerinin yanında olamıyor, değer mi?"


Konuştu da konuştu...Bu sorulara ne kadar akıllı, mantıklı cevaplar vermeye çalıştıysam da aklım değil duygularım galip geldi.


Sonunda annem ameliyattan çıktı, kendine geldi, doktor herşeyin normal olduğunu söyledi de rahat bir nefes aldık.


Göçmeye karar verdiğinizde bu tip durumların yaşanabileceğinin farkında olsanız bile başınıza gelince çok da soğukkanlı kalamayabiliyorsunuz.

İşte bu tip durumlar için hepinize sizden gerçekleri saklamayan bir kuzen, ameliyatta annenizin yanında olacak, sonrasında refakat edecek bir abi/abla (şu an benim için abimin eşi) ve size sakin kalmanız icin bol sabır dilerim.

Vicdan azabıyla baş etme yolu mu? Ben bulamadım, siz bulursanız bana da söyleyin..