Uzaktaysan aklin hep ailende, sevdiklerindedir..
Hicbir zaman oldugun yerde tam olamazsin, hep "iyiler mi, hersey yolunda mi" sorulari gelip coreklenir kalbine.
Uzaktaysan bilirsin senden birseyler saklanma ihtimalini. Bilirsin cunku aynisini sen de yaparsin.
Facebook daha da anlam kazanir, annenin, ailenin sagligini onlarin arkadaslarinin mesajlarindan cikarmaya calisirsin, hani sana soylemedilerse arada birsey yakalar miyim diye..
Whatsapp mesajina yeterince hizli cevap gelmezse iskillenmeye baslarsin. Hele iki tick mavi olur da hala cevap gelmezse ilk kimi arayip annenin sagligini soracagini dusunmeye baslarsin.
Goruntulu gorusme yaparken sesinin tonundan, mimiklerinden anlam cikarmaya calisirsin. Bir derdi var da bana mi soylemiyor diye kurar durursun. Uzaktayken biraz daha paranoyak olursun.
Uzaktaysan hep yalnizsin, gelecek olani kus gibi beklersin. Beklerken gunler saymakla bitmez ama misafir geldikten sonra sanki yelkovan daha hizli doner.
Onumuzdeki hafta gelecek, yilbasini beraber gecirecegiz diye sevindigin annenin dusup kalcasini kirdigini ve ameliyat oldugunu, annen ameliyattan ve yogun bakimdan ciktiktan sonra ogrenirsin uzaktaysan. Kizamazsin, cunku sen de aynisini yaparsin.
Uzaktaysan ve hele pasaportun vize islemleri icin vize servisindeyse elin kolun bagli kalirsin. Hicbir yere kipirdayamazsin, gitmek istesen gidemezsin, kalmak sana zul gelir.
Iste o zaman lanet edersin ve bunca zamandir ugruna ugrastigin, emek verdigin. cabaladigin, bir suru zorluga katlandigin karari sorgularsin. "Gercekten gerek var mi burda olmama?"
Iyi evlat olup olmadigini sorgularsin.. Her ihtiyacinin giderildigini bilsen de annenin yaninda olmak istersin, onun da sana belli etmese de bunu istedigini bilirsin.
Aslinda bu karari vermeden once dusunmussundur bunlarin olabilecegini ve kabul etmissindir, insanlik hali, kaza, hastalik hepsi olabilir dersin. Gercekte kabul etmedigini basina gelince anlarsin.
Sana verilen bilgilerle yetinmeye calisirsin, bir yandan da farkli kisilere sorup eksik bilgi varsa tamamlamaya calisirsin.
Uzaktaysan hep yarimsin, hep eksik kalirsin.
Ve uzaktaysan boyle bir durumda cok aglarsin...
12 Aralık 2015 Cumartesi
6 Aralık 2015 Pazar
Sevgili Hizir, Volume 3..
Sevgili Hizir,
Daha once soz verdigim gibi seni uzun zamandir rahatsiz etmiyordum ama hem bu yil kapanirken vedalasmak hem de bu yilin son kiyagini yapar misin acaba diye sormak icin rahatsiz ediyorum.
Malum bizim Londra'ya gelirken aldigimiz Ankara Anlasmasi vizesinin dolmasina cok az kaldi. "Bir yil ne cabuk gecti yahu" dedigini duyar gibiyim, sen onu bir de bize sor. :)
Neyse vizemizi uzatmak icin basvuruyoruz simdi. Prosedur geregi bir yildir sirketimin burda yeterince is yaptigini ve devlet yardimi almadan aileme bakabildigimi kanitlamam gerek. Avukatim ve muhasebecim cok titiz calistiklari icin Eylul'den beri gerekli evraklari topluyorum. Basvuru formuna ek olarak 76 farkli dokuman grubu daha hazirladik. Toplam kac sayfa bilmiyorum ama dosyayi tartmaya kalksak Cinar ile ayni kiloda cikar sanirim. (Burdan Gizem bu cocuga bakamiyor, kilo aldiramiyor sonucunu degil dosya cok kapsamli sonucunu cikarman gerekiyor..)
3 yillik vize uzatma basvurusu icin haziriz artik..
"E tamam sen butun hazirliklari yapmissin, o zaman benden ne istiyorsun?" dersen; bu basvurularin cevaplanma suresi muglak, 15 gunde de gelebilir 6 ay da surebilir. Ben diyorum ki sen bu basvurunun sonucunun Christmas'tan once gelmesini saglasan, bir de 3 yillik yerine vize memuru hata yapsa da Indefinite verse bizi 3 sene sonra yine basvuru stresini cekmekten kurtarsan... 2015 e ne hos bir veda olur degil mi :)
Istegini Evren'e duyur derler.
Evrencigim, Hizir'a yaziyorum diye sen elini etegini cekme bu konudan. En iyi kalpli ve en dalgin vize memuru indefinite i gonderiversin 15 gunde :)
Bu yaziyi okuyan kalbi iyi, niyeti guzel insanlar.. Siz de bizim icin kalbinizden dileseniz, o da sizden bize pozitif enerji, dua, yilbasi hediyesi olsa. Sonra sizin butun iyi dilekleriniz karsiniza ciksa, basiniz dara dustugunde Hizir size de kossa..
Telli Baba, Hz Yusa, Gobekci Dede, Zuhurat Baba ve adini hatirlamadigim butun babalar, dedeler, erenler bu kadar emek verdik, zorluk cektik, duzenimizi kurduk. Siz de bir el verseniz de su is su gibi akip gidiverse, "kolay mi canim baska ulkede tutunmak, yok hayatta yapamazsiniz / yapamazlar, hayal alemindesiniz rezil olup doneceksiniz / donecekler, ben de / benim cocugum da yurtdisindan is teklifi aldim/ aldi ama gitmedim/ gitmedi, Gizem ile Ayhan patlar yakinda " diyenler de bizden umudu kesip kendilerine baska haset konulari arasa..
Simdiden tesekkur eder hepinizi muhabbetle operim :)
Gizem
Daha once soz verdigim gibi seni uzun zamandir rahatsiz etmiyordum ama hem bu yil kapanirken vedalasmak hem de bu yilin son kiyagini yapar misin acaba diye sormak icin rahatsiz ediyorum.
Malum bizim Londra'ya gelirken aldigimiz Ankara Anlasmasi vizesinin dolmasina cok az kaldi. "Bir yil ne cabuk gecti yahu" dedigini duyar gibiyim, sen onu bir de bize sor. :)
Neyse vizemizi uzatmak icin basvuruyoruz simdi. Prosedur geregi bir yildir sirketimin burda yeterince is yaptigini ve devlet yardimi almadan aileme bakabildigimi kanitlamam gerek. Avukatim ve muhasebecim cok titiz calistiklari icin Eylul'den beri gerekli evraklari topluyorum. Basvuru formuna ek olarak 76 farkli dokuman grubu daha hazirladik. Toplam kac sayfa bilmiyorum ama dosyayi tartmaya kalksak Cinar ile ayni kiloda cikar sanirim. (Burdan Gizem bu cocuga bakamiyor, kilo aldiramiyor sonucunu degil dosya cok kapsamli sonucunu cikarman gerekiyor..)
3 yillik vize uzatma basvurusu icin haziriz artik..
"E tamam sen butun hazirliklari yapmissin, o zaman benden ne istiyorsun?" dersen; bu basvurularin cevaplanma suresi muglak, 15 gunde de gelebilir 6 ay da surebilir. Ben diyorum ki sen bu basvurunun sonucunun Christmas'tan once gelmesini saglasan, bir de 3 yillik yerine vize memuru hata yapsa da Indefinite verse bizi 3 sene sonra yine basvuru stresini cekmekten kurtarsan... 2015 e ne hos bir veda olur degil mi :)
Istegini Evren'e duyur derler.
Evrencigim, Hizir'a yaziyorum diye sen elini etegini cekme bu konudan. En iyi kalpli ve en dalgin vize memuru indefinite i gonderiversin 15 gunde :)
Bu yaziyi okuyan kalbi iyi, niyeti guzel insanlar.. Siz de bizim icin kalbinizden dileseniz, o da sizden bize pozitif enerji, dua, yilbasi hediyesi olsa. Sonra sizin butun iyi dilekleriniz karsiniza ciksa, basiniz dara dustugunde Hizir size de kossa..
Telli Baba, Hz Yusa, Gobekci Dede, Zuhurat Baba ve adini hatirlamadigim butun babalar, dedeler, erenler bu kadar emek verdik, zorluk cektik, duzenimizi kurduk. Siz de bir el verseniz de su is su gibi akip gidiverse, "kolay mi canim baska ulkede tutunmak, yok hayatta yapamazsiniz / yapamazlar, hayal alemindesiniz rezil olup doneceksiniz / donecekler, ben de / benim cocugum da yurtdisindan is teklifi aldim/ aldi ama gitmedim/ gitmedi, Gizem ile Ayhan patlar yakinda " diyenler de bizden umudu kesip kendilerine baska haset konulari arasa..
Simdiden tesekkur eder hepinizi muhabbetle operim :)
Gizem
22 Kasım 2015 Pazar
Cehalet zor kardes :)
Valla zor..
Daha once duymadigimiz seyleri duymak, anlamak, ogrenmek kimi zaman komik, kimi zaman zorlayici oluyor.
Mesela ben bu yasa gelmisim, hayatimda "cash back" diye bir sey duymamisim. Bizim bu kavramla tanismamiz bir market alisverisinde gerceklesti. Alisverisimizi yaptik, urunlerimiz kasadan gecti, nakit karti kasiyere uzattik, abla karti posa soktu ve bize "Do you want cash back?" dedi. Once yanlis anladigimi dusunup "yok ben kartla odeyecegim" dedim. Kasiyer yine ayni soruyu sordu. Hoppalaaa, cash back ne ola ki?! Standart "bilmiyorsan alma" mantigiyla hayir dedim ama neye hayir dedigimi bile bilmiyorum. Bir sure Ayhan ile aramizda tartisip ne oldugunu anlamaya calistik, anlamayinca supermarkette onumuzdekileri daha dikkatli takip etmeye basladik. Meger cash back suymus; mesela 12 GBPlik alisveris yaptim ve karti kasiyere verdim, eger ayrica nakit para almak istiyorsam cash back istiyorum diyorum. 20 GBP cash back istiyorsam kasiyer karttan 32 GBP cekip bana 20 GBPyi nakit olarak veriyor. Yani market kasasini ATM gibi kullanabiliyormusuz. Once cok anlamli gelmedi ama insani bos yere ATM aramaktan kurtardigi icin birden cok pratik gelmeye basladi.
Bir baska macera restoranda su mevzusu. Bir yere yemege gittik, siparis verdik, bir de su istedik. Garson "tap water or still ?" dedi. Su istiyorum yahu neden birden karmasiklastiriyoruz ki meseleyi.. Ogrendik ki still water sise su ve ucretli, tap water ise musluk suyu ve ucretsiz.
Yalniz bu bilmeyip yanlis anlama konusunda bomba hikaye Ayhan'da. Gecen gun is yerinde bir departmandan cok fazla sey istemesi gerekmis ve bu durum o departmandakilerin hosuna gitmemis ama soylene soylene de olsa yapmislar. Ayhan'in bir is arkadasi da demis ki "Box of roses, chocolate al da insanlara jest olsun". Ayhan da gitmis kutuda gul bulamayinca bir demet gul ve bir kutu cikolata alip ofise geri gelmis. Kapida onu cikolata ve cicekle goren is arkadasi ile aralarinda gecen dialog:
Michael: Ayhan bunlar ne?
Ayhan: Box of roses ve chocolate al dedin ya, onlari aldim
Michael ve kahkahalari: Ayhan, Box of Roses bir cikolata cesidi, insanlarin gonlunu almak istediginde aliniyor.
Benim saf kocam sirkete kiz istemeye gider gibi gidince epeyce makara konusu olmus tabi :)
Hayir benim hayiflandigim, ilgili departman ciceklere de el koyunca cicekleri bana da getirememis:))
Biz biliyoruz da mi oynuyoruz kardesim.. Cicek, cikolata, tap water, cash back derken yasayarak ogreniyor, ogrenirken egleniyoruz iste :)
Daha once duymadigimiz seyleri duymak, anlamak, ogrenmek kimi zaman komik, kimi zaman zorlayici oluyor.
Mesela ben bu yasa gelmisim, hayatimda "cash back" diye bir sey duymamisim. Bizim bu kavramla tanismamiz bir market alisverisinde gerceklesti. Alisverisimizi yaptik, urunlerimiz kasadan gecti, nakit karti kasiyere uzattik, abla karti posa soktu ve bize "Do you want cash back?" dedi. Once yanlis anladigimi dusunup "yok ben kartla odeyecegim" dedim. Kasiyer yine ayni soruyu sordu. Hoppalaaa, cash back ne ola ki?! Standart "bilmiyorsan alma" mantigiyla hayir dedim ama neye hayir dedigimi bile bilmiyorum. Bir sure Ayhan ile aramizda tartisip ne oldugunu anlamaya calistik, anlamayinca supermarkette onumuzdekileri daha dikkatli takip etmeye basladik. Meger cash back suymus; mesela 12 GBPlik alisveris yaptim ve karti kasiyere verdim, eger ayrica nakit para almak istiyorsam cash back istiyorum diyorum. 20 GBP cash back istiyorsam kasiyer karttan 32 GBP cekip bana 20 GBPyi nakit olarak veriyor. Yani market kasasini ATM gibi kullanabiliyormusuz. Once cok anlamli gelmedi ama insani bos yere ATM aramaktan kurtardigi icin birden cok pratik gelmeye basladi.
Bir baska macera restoranda su mevzusu. Bir yere yemege gittik, siparis verdik, bir de su istedik. Garson "tap water or still ?" dedi. Su istiyorum yahu neden birden karmasiklastiriyoruz ki meseleyi.. Ogrendik ki still water sise su ve ucretli, tap water ise musluk suyu ve ucretsiz.
Yalniz bu bilmeyip yanlis anlama konusunda bomba hikaye Ayhan'da. Gecen gun is yerinde bir departmandan cok fazla sey istemesi gerekmis ve bu durum o departmandakilerin hosuna gitmemis ama soylene soylene de olsa yapmislar. Ayhan'in bir is arkadasi da demis ki "Box of roses, chocolate al da insanlara jest olsun". Ayhan da gitmis kutuda gul bulamayinca bir demet gul ve bir kutu cikolata alip ofise geri gelmis. Kapida onu cikolata ve cicekle goren is arkadasi ile aralarinda gecen dialog:
Michael: Ayhan bunlar ne?
Ayhan: Box of roses ve chocolate al dedin ya, onlari aldim
Michael ve kahkahalari: Ayhan, Box of Roses bir cikolata cesidi, insanlarin gonlunu almak istediginde aliniyor.
Benim saf kocam sirkete kiz istemeye gider gibi gidince epeyce makara konusu olmus tabi :)
Hayir benim hayiflandigim, ilgili departman ciceklere de el koyunca cicekleri bana da getirememis:))
Biz biliyoruz da mi oynuyoruz kardesim.. Cicek, cikolata, tap water, cash back derken yasayarak ogreniyor, ogrenirken egleniyoruz iste :)
18 Ekim 2015 Pazar
Okulda ilk vukuat!!!
Evet burdaki egitim sistemi cok farkli, mufredat Turkiye'dekinden degisik, ders isleme sekilleri, ogretmen-ogrenci iliskileri hersey benim alisik oldugumdan fersah fersah uzak.
Bu yasima kadar getirdigim kosullanmalarim beni ara sira ters yuz etse de alismaya calisiyorum. Mesela Demir Londra'da, yegenim Derin Istanbul'da 4.sinifa gidiyor. Demir carpim tablosunu hala tamamen bilmiyor ama Derin iskelet sistemi ve kemikleri ogreniyordu gecen hafta.
Her ne kadar Turkiye'deki egitim sistemini gereksiz yorucu ve ezber/sinav temelli bulsam ve islevsel bilgiler yerine cocuklarin beynini copluge cevirdigini dusunsem de bir yanim "acaba Demir geri mi kaliyor" diyor.
Zaten haftada 1 sayfa matematik 1 sayfa Ingilizce odevi var, onu bile yaparken mizmizlaniyor. Gecen gun kendimi Demir'e soyle derken yakaladim: "Alti ustu birer sayfa odevin var, ustelik cok basit, onu bile yaparken mizmizlaniyorsun, biz senin yasinda bir muslugu acip havuzu 5 saatte doldurmaya calisirken diger muslugu acip ayni havuzu 3 saatte bosaltmaya calisir, ayni anda Ankara'dan 60km hizla bir araba cikarir ve onun Eskisehir'den 20 km hizla gelen araba ile ne zaman karsilasacagini hesaplardik!!" . Cumleyi bitirdigimde gecip giden yillarima ne kadar acisam az olacagini fark ettim. Okul zamani bunca sey ogrendim ama hala aya mekik gonderemiyorum. Hayattaki basarim borek acip acamamamla olculuyor bazi devlet buyukleri tarafindan!!!
Neyse gecen gun Demir okuldan cok stresli geldi, ne oldugunu sordugumda "Sandalyede bagdas kurarak oturdugum icin ogretmen uyardi, ayaklarini yere koy dedi, yapmazsam ceza verecek. Dikkatimi ayaklarimi yere koymaya verdigimde ders dinleyemiyorum, hicbir sey anlamiyorum"
DIN DIN DIN!!! CEZA MI!!! BU KADAR SACMA BIR SEBEPTEN MI? BURDA DA MI?
Biz bu sorunu Turkiye'de de yasamistik. Demir dogdugundan beri her yerde bagdas kurarak oturuyor. Koltukta, sandalyede, uyurken, tuvalette.. Istanbul'da ogretmeni hep uyarip ceza ile tehdit ettigi icin gidip konusmus ve "vucuduna zararli , o yuzden duzgun oturmayi ogrensin" diye cok tatmin edici (!) bir cevap almistim. Bu kadar ozgurlukcu bir egitim sisteminde oturma sekli yuzunden nasil ceza verirler bir turlu kabullenemedim cunku ogrenciyken ayni sorunu ben de yasamistim. En sevdigim ogretmenimden "buzdolabindan cikmis pirasa gibi siraya yayilma, dik otur" diye firca yerdim.
Ertesi sabah "Yayilma hakkimiz engellenemez!! Bagdas kurmak hakkimiz soke soke aliriz !!!" modunda okula gidip ogretmene neler oldugunu sordum.
Ogretmenin aciklamasi soyle: "Evet Health& Safety (guvenlik) geregi ayaklari yerde olmali. Acil bir durum olur ve siniftan kacmasi gerekirse zaman kaybetmemeli, ayrica o sekilde oturdugunda dusme tehlikesi var , yaralanabilir. Bircok cocuk oyle oturuyor ve ayaklarinin yerde olmasi gerektigini hatirlatiyoruz ama kesinlikle ceza uygulamasi yok, Demir yanlis anlamis, ben onunla konusup durumu aciklarim"
Ama ben tirnaklarim disarda cemkirmeye gelmistim.. Birden hersey o kadar mantikli ve anlamli oldu ki bana ogretmene tesekkur etmekten baska bir sey kalmadi :)
Yeni sloganim "Kahrolsuuuunnn baagdaass, yaaasaasiiiinnn Health and Safety" :)
Bu yasima kadar getirdigim kosullanmalarim beni ara sira ters yuz etse de alismaya calisiyorum. Mesela Demir Londra'da, yegenim Derin Istanbul'da 4.sinifa gidiyor. Demir carpim tablosunu hala tamamen bilmiyor ama Derin iskelet sistemi ve kemikleri ogreniyordu gecen hafta.
Her ne kadar Turkiye'deki egitim sistemini gereksiz yorucu ve ezber/sinav temelli bulsam ve islevsel bilgiler yerine cocuklarin beynini copluge cevirdigini dusunsem de bir yanim "acaba Demir geri mi kaliyor" diyor.
Zaten haftada 1 sayfa matematik 1 sayfa Ingilizce odevi var, onu bile yaparken mizmizlaniyor. Gecen gun kendimi Demir'e soyle derken yakaladim: "Alti ustu birer sayfa odevin var, ustelik cok basit, onu bile yaparken mizmizlaniyorsun, biz senin yasinda bir muslugu acip havuzu 5 saatte doldurmaya calisirken diger muslugu acip ayni havuzu 3 saatte bosaltmaya calisir, ayni anda Ankara'dan 60km hizla bir araba cikarir ve onun Eskisehir'den 20 km hizla gelen araba ile ne zaman karsilasacagini hesaplardik!!" . Cumleyi bitirdigimde gecip giden yillarima ne kadar acisam az olacagini fark ettim. Okul zamani bunca sey ogrendim ama hala aya mekik gonderemiyorum. Hayattaki basarim borek acip acamamamla olculuyor bazi devlet buyukleri tarafindan!!!
Neyse gecen gun Demir okuldan cok stresli geldi, ne oldugunu sordugumda "Sandalyede bagdas kurarak oturdugum icin ogretmen uyardi, ayaklarini yere koy dedi, yapmazsam ceza verecek. Dikkatimi ayaklarimi yere koymaya verdigimde ders dinleyemiyorum, hicbir sey anlamiyorum"
DIN DIN DIN!!! CEZA MI!!! BU KADAR SACMA BIR SEBEPTEN MI? BURDA DA MI?
Biz bu sorunu Turkiye'de de yasamistik. Demir dogdugundan beri her yerde bagdas kurarak oturuyor. Koltukta, sandalyede, uyurken, tuvalette.. Istanbul'da ogretmeni hep uyarip ceza ile tehdit ettigi icin gidip konusmus ve "vucuduna zararli , o yuzden duzgun oturmayi ogrensin" diye cok tatmin edici (!) bir cevap almistim. Bu kadar ozgurlukcu bir egitim sisteminde oturma sekli yuzunden nasil ceza verirler bir turlu kabullenemedim cunku ogrenciyken ayni sorunu ben de yasamistim. En sevdigim ogretmenimden "buzdolabindan cikmis pirasa gibi siraya yayilma, dik otur" diye firca yerdim.
Ertesi sabah "Yayilma hakkimiz engellenemez!! Bagdas kurmak hakkimiz soke soke aliriz !!!" modunda okula gidip ogretmene neler oldugunu sordum.
Ogretmenin aciklamasi soyle: "Evet Health& Safety (guvenlik) geregi ayaklari yerde olmali. Acil bir durum olur ve siniftan kacmasi gerekirse zaman kaybetmemeli, ayrica o sekilde oturdugunda dusme tehlikesi var , yaralanabilir. Bircok cocuk oyle oturuyor ve ayaklarinin yerde olmasi gerektigini hatirlatiyoruz ama kesinlikle ceza uygulamasi yok, Demir yanlis anlamis, ben onunla konusup durumu aciklarim"
Ama ben tirnaklarim disarda cemkirmeye gelmistim.. Birden hersey o kadar mantikli ve anlamli oldu ki bana ogretmene tesekkur etmekten baska bir sey kalmadi :)
Yeni sloganim "Kahrolsuuuunnn baagdaass, yaaasaasiiiinnn Health and Safety" :)
10 Ekim 2015 Cumartesi
ingilizce bilen beri gelsin..
Ayhan ile tasinmak icin Ingiltere'yi secme sebeplerimizden biri ikimizin de Ingilizce biliyor olmamizdi. Fransa'ya gidelim desek Ayhan Fransizca bilmez, Almanya desek ben Almanca bilmem. Daha fantastik bir hareket yapip Finlandiya'ya gocsek dedik sonra o kadarina cesaret edemedik :) Zaten yeni ulke, yeni kultur, yeni insanlar derken bir de yeni bir dille ugrasmanin fazla gelecegine karar verdik.
Ikimiz de Ingilizcemize guveniyoruz, yillarca kolejde ogrenilmis ustune calistigimiz islerde bolca yazisma, toplanti, konusma, sunum vesilesiyle pratik yapilmis, Lost olsun Game of Thrones olsun muhtelif diziler Ingilizce takip edilmekte, e tamam o zaman Ingilizce ile bir sorun yasamayacagiz..
Biraz kaba olacak ama Nah yasamayiz efenim!!
Arkadas bizim okulda ogrendigimiz kitap Ingilizcesi, is geregi kullandigimiz son derece resmi ve kuralli yazisma dili. Burda sokakta yani gercek hayatta oyle konusulmuyor ki.
Mesela "How are you" nun cevabini "fine thanks and you?" olarak bilmisim bugune kadar, adam cevap olarak "Good good" deyince bir afalliyorum.
Sabah sokakta karsilastigim insanlara "Good morning" diyorum ama onlar sadece "morning" diye cevap veriyor. "Evet canim, sabah, ben de farkindayim ve gunaydin diyorum, sen niye bana sabah diyosun" diye soramiyorum tabi.
Bir "cheers" var ki her derde deva, bir nevi bizim "eyvallah", her boslugu dolduruyor. Tesekkur etmek icin, merhaba demek icin, vedalasmak icin, ozur dilemek icin vs kullaniliyor. E ben bu yasima kadar "cheers"i "serefe" diye bilmisim. Biri "cheers"dediginde hala gayri ihtiyari etrafimda kadeh ariyorum :)
"Mate" ayri bir vaka. Ben Turkce'sini "dostum, birader" olarak biliyorum bu nedenle de bizim sokagin postacisinin beni her gordugunde bana "cheers mate" demesini hala anlayamiyorum. Hayir postaciyla "Eyvallah birader" seviyesine ne zaman geldik onu da hic anlamadim ki?!
Gunluk dile alismaya baslasam da hala Ahmet Hamdi Tanpinar kitabindan cikmis bir karakterin Turkce konusmasi gibi konusuyorum.
Postaci:Naber birader
Gizem: Iyiyim efendim, zati alileriniz nasillar, afiyettesiniz insallah.
Postaci: ?!
Ote yadan bir de aksan meselesi var. Cesit cesit insan oldugu gibi cesit cesit de aksan var. Biraz koyu aksanli birine denk gelince dagiliyor insan. Yuz yuzeyken gene mimik ve jestlere anlam yukleyip bir anlam cikartilabiliyor ama telefon konusmalari kabus olabiliyor.
Ilk geldigimizde sigorta yaptirmak icin Irlandali bir sigortaciyla telefonda konusmak zorunda kaldim, kadinin aksanindan hic bir sey anlamiyorum. Yavas konusmasini rica ettim, yavas konustu ama cumlenin yarisini yutuyor. Ablacim ben senin midenin derinliklerinden o kelimelerin yarisini nasil cikarayim !!! Bir de ustune hukuki sorular geldi ben iyice koptum. Kadini anlayamadigim icin policeyi yaptiramadim, hirsimdan telefonu kapatip agladim!! Sonradan ogrendim ki Irlandalilar aksanlariyla unluymus!!!
Yine ilk zamanlarda markette biri bizimle muhabbete girdi, adam bayagi konustu guldu gitti, adam gidince Ayhan "ben anlamadim adam ne dedi" diye sordu, "ben de anlamadim ki" dedim, Ayhan da "niye kafa sallayip siritiyosun o zaman" dedi. Sekerim o benim can kurtaran simidim. Hala bir sey anlamadigim zaman suratima salak siritisimi koyup kafami salliyor ve adamin bana kufur ediyor olmamasini diliyorum :)
Sevgili Ingilizce egitim veren okullar, mesajim size; birakin Mr and Mrs Brown'i, cocuklara postaciyla nasil konusacaklarini ogretin. Her yil ana babalarin bilmem kac bin TLsini alip da o cocugu sokakta konusacak hale getiremiyorsaniz kitaplarinizi da alin gidin!
27 Eylül 2015 Pazar
Saglik, kaza, hastane, cehalet!
Cinar birkac ay once yandi.
Yok mecazi anlamda degil, gercekten yandi.
Tezgahin ustundeki yeni konmus kahve kupasina bir sekilde ulasti ve o kaynar kahve suratindan asagi dokuldu.
1. Burda her hastanenin acil servisi yok. Eve en yakin hastane nerde onu bile bilmiyoruz.
2. Arabamiz yok, cocugu atip goturemiyoruz.
3. Sokaga cikip elimi sallayip taksi durdurayim desem burdan pek az black cab geciyor, duragi arayip taksi cagirmak lazim.
4. Hastaneye gidebilmek icin once kayitli olunan aile hekiminin sevk etmesi gerekiyor. (acil durumlarda oyle olmadigini, dogrudan hastaneye gidildigini sonradan ogrendik)
5.Nobetci eczane diye bir sey yok cunku zaten eczaneye gidip kafamiza gore ilac alamiyoruz, mutlaka doktor recetesi lazim.
6. Bu olay pazar gunu aksami oldu, pazar gunleri marketler erkenden kapaniyor, eczaneler zaten kapali.
7. Burdaki Acil servislerde cok uzun sure beklendigi ve acil servisin cok kotu oldugu yonunde cok fazla sey duyduk.
Peki bu durumda kahramanlarimiz ne yapiyor. Panige kapilmis Gizem ne yapacagini bilemezken once cocugu soguk suya sokuyor, sogukkanli Ayhan Turkiye'deki doktorumuzu aramamizi soyluyor. Gizem dunyanin en muhtesem cocuk doktorlarindan Sirri Bektas i ariyor. Sirri Bey kabariklik yoksa bir sey olmaz deyip sakinlestiriyor. Gizem cocugu evde yanik kremi olmadigi icin yumurta akina buluyor. Ayhan yanik kremi aramaya gidiyor ama bulamadan geliyor. Iki saatin sonunda yumurta aklari temizleniyor. Cinar'in goz kapaklari ve goz altlari kirmizi.
Ertesi gun durumda pek degisiklik yok ama bir sonraki gun goz altlari mor ve goz kenarlari kiris kiris olunca panikle aile hekimi araniyor, yanigin iki gun once gerceklestigini soyleyince hemen randevu veriyorlar.
Doktorla aramizda gecen konusma:
Dr: Cocuk ne zaman yandi?
Biz: Iki gun once
Dr: Neden acile goturmediniz? (Meger kaza ve acil durumlar icicn bir servis varmis)
Biz: Cok kotu bir yanik degildi, hem soguk su hem de yumurta aki uyguladik
Dr: Yumurta aki mi? Bunun tibbi aciklamasini bilmiyorum !! Ayrica bu bir cocuk ve yanik yuzunde, hemen goturmeliydiniz, neden goturmediniz?
Biz:Biz yeni geldik, hastane nerde onu bile bilmiyoruz !!!
Kendimi hic bu kadar salak hissetmemistim :S
Neyse ki bize yakin hastaneleri bilgilerini verip bir daha boyle bir sey olursa hemen gitmemizi soylediler. Bu tip bir durumda ambulans bile cagirabilirmisim meger.
Neyse ki biz bu hastane meselesini hafif bir durumla atlattik ama siz siz olun bulundugunuz yerdeki hastaneyi, ambulans numarasini vs hemen ogrenin.
Yok mecazi anlamda degil, gercekten yandi.
Tezgahin ustundeki yeni konmus kahve kupasina bir sekilde ulasti ve o kaynar kahve suratindan asagi dokuldu.
1. Burda her hastanenin acil servisi yok. Eve en yakin hastane nerde onu bile bilmiyoruz.
2. Arabamiz yok, cocugu atip goturemiyoruz.
3. Sokaga cikip elimi sallayip taksi durdurayim desem burdan pek az black cab geciyor, duragi arayip taksi cagirmak lazim.
4. Hastaneye gidebilmek icin once kayitli olunan aile hekiminin sevk etmesi gerekiyor. (acil durumlarda oyle olmadigini, dogrudan hastaneye gidildigini sonradan ogrendik)
5.Nobetci eczane diye bir sey yok cunku zaten eczaneye gidip kafamiza gore ilac alamiyoruz, mutlaka doktor recetesi lazim.
6. Bu olay pazar gunu aksami oldu, pazar gunleri marketler erkenden kapaniyor, eczaneler zaten kapali.
7. Burdaki Acil servislerde cok uzun sure beklendigi ve acil servisin cok kotu oldugu yonunde cok fazla sey duyduk.
Peki bu durumda kahramanlarimiz ne yapiyor. Panige kapilmis Gizem ne yapacagini bilemezken once cocugu soguk suya sokuyor, sogukkanli Ayhan Turkiye'deki doktorumuzu aramamizi soyluyor. Gizem dunyanin en muhtesem cocuk doktorlarindan Sirri Bektas i ariyor. Sirri Bey kabariklik yoksa bir sey olmaz deyip sakinlestiriyor. Gizem cocugu evde yanik kremi olmadigi icin yumurta akina buluyor. Ayhan yanik kremi aramaya gidiyor ama bulamadan geliyor. Iki saatin sonunda yumurta aklari temizleniyor. Cinar'in goz kapaklari ve goz altlari kirmizi.
Ertesi gun durumda pek degisiklik yok ama bir sonraki gun goz altlari mor ve goz kenarlari kiris kiris olunca panikle aile hekimi araniyor, yanigin iki gun once gerceklestigini soyleyince hemen randevu veriyorlar.
Doktorla aramizda gecen konusma:
Dr: Cocuk ne zaman yandi?
Biz: Iki gun once
Dr: Neden acile goturmediniz? (Meger kaza ve acil durumlar icicn bir servis varmis)
Biz: Cok kotu bir yanik degildi, hem soguk su hem de yumurta aki uyguladik
Dr: Yumurta aki mi? Bunun tibbi aciklamasini bilmiyorum !! Ayrica bu bir cocuk ve yanik yuzunde, hemen goturmeliydiniz, neden goturmediniz?
Biz:Biz yeni geldik, hastane nerde onu bile bilmiyoruz !!!
Kendimi hic bu kadar salak hissetmemistim :S
Neyse ki bize yakin hastaneleri bilgilerini verip bir daha boyle bir sey olursa hemen gitmemizi soylediler. Bu tip bir durumda ambulans bile cagirabilirmisim meger.
Neyse ki biz bu hastane meselesini hafif bir durumla atlattik ama siz siz olun bulundugunuz yerdeki hastaneyi, ambulans numarasini vs hemen ogrenin.
13 Ağustos 2015 Perşembe
Merak, ozlem, duygu karmasasi :)
Buraya geleli 7 ay oldu.
Istanbul'dan ucaga binip sehir altimizda kaldiginda ilk dusundugum " Bir daha ne zaman ve ne duygularla gorecegim acaba" idi. Derdim sehri gormek degil tabi, Istanbul'u ozlemedim cunku zaten uzun zamandir ben Istanbul'u yasamiyordum.
Trafik cok diye bogaza kahvaltiya gitmiyordum mesela. Arabaya park yeri bul, Kale'de bir masa bulacagim diye bekle, sikis tepis masalarda kahvalti et, berbat bir trafikte eve donmeye calis, keyif mi yaptin dayak mi yedin belli degil..
Taksim'e, Nevizade'ye uzun zamandir gitmiyordum mesela. O kalabalik, Istiklal'de yurumenin zorlugu derken vazgeciyordum.
Monet sergisi Istanbul'a geldiginde Sabanci Muzesi'ne gitmek bile trafik yuzunden gozumuzde buyumustu de Monet askim agir basinca tipis tipis gitmistik :)
Bazi yakinlarim soruyor "Istanbul'u ozledin mi" diye, ne yalan soyleyeyim ozlemedim.
Tek ozledigim ailem, sevdiklerim, arkadaslarim. Zaten bir sehri, cevreyi, evi anlamli yapan onlar degil mi?
Simdi 7 ayin sonunda ilk kez Turkiye'ye gidiyoruz, turist gibi. Istanbul'da zaman gecirmeden dogrudan ailelerimizin yanina.. Muhtesem anne yemeklerini, aile sohbetlerini, arkadas muhabbetlerini, denizi, havayi, meyveyi, sebzeyi sonuna kadar icimize cekmeye.. Turkiye'yi bizim icin "ev" yapanlarla zaman gecirmeye.
Ote yandan bu gidisin bizim icin baska bir anlami daha var. Ayhan'la geldigimizden beri "yazin gidebilecek miyiz" acaba diye konusuyorduk. Yazin gidebilmek demek isleri biraz da olsa yoluna koymak demekti cunku. Isi gucu, evi okulu halledemeseydik Turkiye'ye gidemeyecektik. Simdi gidiyor olmanin, gidebiliyor olmanin bizim sozlugumuzdeki karsiligi "aferin bize".
Simdi izninizle biz de deniz kenarinda selfie cekmek ve Turkiye'ye gidebilmenin serefine iki kadeh raki icmek uzere huzurlarinizdan ayriliyoruz, donuste gorusmek uzere :)
7 Ağustos 2015 Cuma
Turkiye'ye uzaktan bakmak
Baslamadan once not: Bu haftanin yazisi biraz karamsar, Turkiyedeyseniz ve iciniz kararmasin istiyorsaniz okumayiniz..
Turkiye'ye uzaktan bakmak cok ikircikli bir konu. Bir yanim bakmak istemiyor ama bir yanim merak ediyor, ne kadar istemesem de donup bakiyorum.
Aslinda bakmamak, ordaki gerilimlerden uzak olmak, kolay kolay huzur bulmayacagina inandigim ortamdan uzak olmak icin gelmedim mi buraya.. Ailemi, duzenimi, dogup buyudugum yeri, tum baglarimi, koklerimi yerinden oynatmadim mi.. Bir daha kim bilir ne zaman gorecegim hissiyle ayrilmadim mi sevdiklerimden.. Aslinda buraya gelmekten cok mutluymusum gibi icimdeki kirigi gizleyip gozyaslarimi saklamadim mi.."Kolay mi iki cocukla gitmek, bu ulke bir gun duzelir, deli misin duzenini bozuyorsun, macera pesinde kosuyorsun" serzenislerini dinlemedim mi.. "Biz 70 yasindayiz, bir ayagimiz cukurda, bizi birakip nereye gidiyorsun" diyen babamin sozleri bogazima bir yumru gibi oturmadi mi.. Evlatligimi sorgulamadim mi.. Kolaya mi kaciyorum diye kendime binlerce kez sormadim mi.. Burda bir suru zorluga gogus germedim mi..Bambaska bir ulke, kultur,iklim ve cevreye iki kucuk cocukla dalmadim mi..Kocam is bulsun, ben isimi oturtayim diye tirmalamadim mi..Bin tane zorluk yasarken bunu kimseye caktirmamak icin debelenmedim mi.. Hasta olup yatak dosek yattigimda annem anlamasin diye "internet baglantisinda sorun var o yuzden goruntulu gorusemeyiz" diye yalanlar uydurmadim mi..Hala alismaya, sisteme dahil olmaya calirmiyor muyum.. Daha donup niye Turkiye'ye bakiyorum ki o zaman.. Ben bakmamayi hak etmedim mi..
Baktigimda gordugum hic iyi birsey olmuyor ki..Az bile baksam Ozgecan'i da, katledilen kuzey ormanlarini da, kadin cinayetlerini de, is kazasi olumlerini de, secim karmasasini da, secim sonuclarini da, hala hukumet kurulamamasini da, patlayan bombalari da, oldurulen polisi askeri de,Suruc'u da, "bir kadin olarak sus"u da goruyorum..
Bir kadin olarak susamiyorum ve tum sevdiklerim orda oldugu icin yuzumu oradan ceviremiyorum..
Araf dedikleri bu olsa gerek..
Keske su haritadaki gibi hayata kolaydan baslamis ve hep ordan devam etmis olsaydik..
Turkiye'ye uzaktan bakmak cok ikircikli bir konu. Bir yanim bakmak istemiyor ama bir yanim merak ediyor, ne kadar istemesem de donup bakiyorum.
Aslinda bakmamak, ordaki gerilimlerden uzak olmak, kolay kolay huzur bulmayacagina inandigim ortamdan uzak olmak icin gelmedim mi buraya.. Ailemi, duzenimi, dogup buyudugum yeri, tum baglarimi, koklerimi yerinden oynatmadim mi.. Bir daha kim bilir ne zaman gorecegim hissiyle ayrilmadim mi sevdiklerimden.. Aslinda buraya gelmekten cok mutluymusum gibi icimdeki kirigi gizleyip gozyaslarimi saklamadim mi.."Kolay mi iki cocukla gitmek, bu ulke bir gun duzelir, deli misin duzenini bozuyorsun, macera pesinde kosuyorsun" serzenislerini dinlemedim mi.. "Biz 70 yasindayiz, bir ayagimiz cukurda, bizi birakip nereye gidiyorsun" diyen babamin sozleri bogazima bir yumru gibi oturmadi mi.. Evlatligimi sorgulamadim mi.. Kolaya mi kaciyorum diye kendime binlerce kez sormadim mi.. Burda bir suru zorluga gogus germedim mi..Bambaska bir ulke, kultur,iklim ve cevreye iki kucuk cocukla dalmadim mi..Kocam is bulsun, ben isimi oturtayim diye tirmalamadim mi..Bin tane zorluk yasarken bunu kimseye caktirmamak icin debelenmedim mi.. Hasta olup yatak dosek yattigimda annem anlamasin diye "internet baglantisinda sorun var o yuzden goruntulu gorusemeyiz" diye yalanlar uydurmadim mi..Hala alismaya, sisteme dahil olmaya calirmiyor muyum.. Daha donup niye Turkiye'ye bakiyorum ki o zaman.. Ben bakmamayi hak etmedim mi..
Baktigimda gordugum hic iyi birsey olmuyor ki..Az bile baksam Ozgecan'i da, katledilen kuzey ormanlarini da, kadin cinayetlerini de, is kazasi olumlerini de, secim karmasasini da, secim sonuclarini da, hala hukumet kurulamamasini da, patlayan bombalari da, oldurulen polisi askeri de,Suruc'u da, "bir kadin olarak sus"u da goruyorum..
Bir kadin olarak susamiyorum ve tum sevdiklerim orda oldugu icin yuzumu oradan ceviremiyorum..
Araf dedikleri bu olsa gerek..
Keske su haritadaki gibi hayata kolaydan baslamis ve hep ordan devam etmis olsaydik..
26 Temmuz 2015 Pazar
Bu nasil okul, nasil egitim sistemi?!
Burda okullar tatile girdi. Demir 21 Temmuz itibariyle 6 haftalik tatiline basladi. Okul ve egitim sistemi bizim alistigimiz sistemden cok farkli. Bazi seyler var ki beni gercekten sok ediyor..
- Okul tek katli, siniflarin kapisi dogrudan bahceye aciliyor. Merdiven olmadigi icin itisme kakisma,merdivende yaralanma ihtimali yok.
- Okulda zil yok. Sabah okula gider gitmez bahcede oynamaya basliyorlar, ogretmen sinifin kapisini acmadan sinifa girmek yok. Zil yok ama cocuklarin gozu hep kapida. Oyunun en heyecanli yerindeyken bile kapi acilsa oyunu birakip kosarak sinifa giriyorlar.
- Okulda teneffus yok. Demir ilk basta dersler cok uzun,hic teneffus yok diye o kadar cok sikayet etti ki gidip ogretmen ile konustum. Evet teneffus yok ama bizim bildigimiz gibi 50 dakika ders de yok. Sabah cocuklar sinifa giriyorlar, ogretmen o gun neler yapacaklarini aciklayip gunun planini tahtaya yansitiyor (yazmiyor, projeksiyon bilgisayara bagli). Sonra programa basliyorlar. 20 dakika okuma, 20 dakika hafiza oyunu, 20 dakika islenen konu ile ogretmenin anlattigi hikaye, 20 dakika oyun zamani, 30 dakika konuyla ilgili elisi ve sanat faaliyetleri, oglen yemegi, bahcede oyun zamani , 60 dakika edebiyat ve matematik (en uzun ve ders gibi olan kisim bu) , 25 dakika bilgisayar, 20 dakika islenen konuyla ilgili film seyretme vs..
- Burda anneler cocugu sabah okula birakirken "Iyi eglenceler" diyor, ne eglencesi kardesim burasi ilim irfan yuvasi, cocuk ders ogrensin allame-i cihan olsun. Ben hala kabullenemedim azimle "iyi dersler" diyorum..
- Test, sinav, ezber yok. Konulari iyice anlasinlar diye her tur aktivite islenen konuyla ilgili. Donemin konusu Misir uygarligiydi. Su an Demir Misir ile ilgili benden cok sey biliyor, evde Misirlilarinkine benzer el isi calismalarindan gecilmiyor. Kilden kase de var, firavun terligi de, kedi heykeli de. Muzeye gittigimizde bana Misir tanrilarini Demir anlatiyor. Mumyalamanin detaylarini bile biliyor. Bir aktivite konusu Misir kostumuyle okula gitmekti mesela.
-Okulda sira yok. Masa ve sandalyeler var ama cogunlukla yerde oturarak ders yapiyorlar (bak yine ders dedim, agiz aliskanligi)
- Odev haftada bir kez Cuma gunleri veriliyor ve sonraki Carsamba getirmesi isteniyor. Bu kadar uzun zamani varsa odeve bogun cocugu dimi, yok 1 paragraf yazi yaz, 5 matematik sorusu yap, 10 kelimeyi oku ve telaffuzunu calis. Bu kadarcik odev mi olur, ver soyle bi 40-50 sayfa da cocugun dimagi acilsin!!
- Tatillerde odev yok. Demir bunu soyleyince sen anlamamissindir deyip ogretmene gittim, aramizdaki diyalog soyle gelisti:
Gizem: Miss Morgan Demir odevini almamis
Miss M: Okul tatil ya
Gizem: Evet iste okul tatil ya
Miss M: Evet okul tatil, o yuzden odev yok
Gizem: Ama tatilde odev yapacak cok zaman var, niye yok ki?
Miss M: Ama tatilde dinlenmesi gerek..
Gizem (icinden) : Miss Morgan sizin bi Turkiye'ye gelmeniz gerek !! Ben ki gecen yaz cocuga verilen 2 koca test kitabi bitsin diye her gun cocuguyla didismek zorunda kalmis bir anneyim, odev vermeyerek benim bunyemi neden sarsiyorsunuz ?!
- Okulda karne yok. Hoppalaaa.. Yillik rapor diye bir sey geldi ustunde 1C,2A,3C vs.. Tabi bilmeyen anne olarak gidip hepsini sormam gerekti. Zaten oncelikleri not vermek ile degil uzun uzun cocugun yeteneklerini,ilgi alanlarini, guclu yonlerini yazmislar. Demir Ingilizce bilmeyerek okula basladigi icin ogretmen durup durup Demir'i takdir etmelisiniz, cok guzel adapte oldu, Ingilizcesi cok ilerledi diyip duruyor, rapora da hem ogretmeni hem mudur boyle yazmis.
Ben Turk annesiyim canim ogretmenim, matematikten kac aldi ve neden tesekkur almadi sen bana onu soyle :P
5 Temmuz 2015 Pazar
Sevgili Hızır, Volume 2 :)
Sevgili Hızır,
Sana "sıkıştık bir geliver" dedim herhalde pek müsait değildin ki beni beklettin ama sonunda geldin, teşekkür ederim :)
Ayhan iş buldu, ben de Çınar ile full time anneliğe geri döndüm. Önümüzdeki macera Çınar ile beraber müşteri gezip satış yapmak :) Yeni satış stratejim, mal almak istemeyen dükkan sahibini ağlayan Çınar ile tehdit etmek. Bence bu yolla bütün pazarı ele geçiririz >:)
Evet çok daraldık, baya zorlandık ama 5 ayda pek çok şeyi yola koyduk. Ev bulmak, taşınmak, bürokratik işlemleri halletmek, Demir'e okul bulmak, Gizem'in işini başlatması, Ayhan'ın işe başlaması derken gerçekten kısa zamanda büyük işler başarmışız. Aferin bize..
Bu tip zorluklarda en kolayı en yakınındakini kırıp korkunu, endişeni, sinirini ondan çıkarmak. En paniğe kapıldığımız ve korktuğumuz anlarda bile bunu yapmadığımız, karı koca birbirimize saldırmadığımız için, birimiz düştüğü anda diğeri onu silkeleyip kaldırdığı için daha da büyük aferin bize. Sanırım evliliğimiz bir sınavı daha atlattı :)
Şimdilik sana teşekkür ediyorum ve uzuuuuunnn bir süre seni çağırmaya ihtiyacım olmamasını diliyorum. Hatta keşke kimsenin sana ihtiyacı olmasa da sen de yaz boyu sahil beldelerinden deniz ve çıplak ayak temalı fotoğraflarını paylaşsan diyorum ;)
Öptüm
Gizem
2 Haziran 2015 Salı
Oy verdik de ne oldu sanki!
Her secimden sonraki hissiyatim budur ama nerde olursam olayim azimle oy kullanmaya devam ediyorum.
Turkiye'de 7 Haziran'da yapilacak secim burada 30-31 Mayis'ta yapildi.
Kensington Olympia'ya gidip oyumuzu kullandik biz de. Olympia'ya giderken birden sokak dili Turkce oldu, etrafta herkes Turkce konusunca bir an nerde oldugum konusunda kafam karisti :)
Oy kullanmaya gelen Turk profili cok enteresan; bir sekilde bir zaman buraya gelmis ve bir sekilde kalmayi becermis ama muhtemelen tek kelime Ingilizce ogrenmemis ve kendi mahallesinden cikmamis olan Turkler cogunlukta burda. Kilik kiyafete gore yargilamak ya da bir sonuc cikarmak istemesem de asagidaki resim buradan hangi partiye oy cikacagini gosteriyor bence.
Ben buradaki sandiklardan cikacak sonuclardan pek umutlu degilim dogrusu. Haa "Turkiye'deki sandiklardan umutlu musun?" derseniz onlardan da umutlu degilim. Kedilerin trafoya kacip elektrik kesintisine sebep oldugu, her secimden sonra muhalefet partilerine muhur basilmis binlerce oy pusulasinin ortaya ciktigi, secim sandigini bile koruyamayan muhalefet partilerinin var oldugu, hakkinda bin tane ses kaydi, kanit vs olmasina ragmen hala ayni iktidarin hukum surdugu bir ulkede benim sadece secimden degil baska seylerden de umudum yok ne yazik ki..
Hukumeti destekleyenlerin cogu yedi cedlerine yetecek kadar dunyaligini yapti zaten, onlari vicdanlari ve gelecek nesillerin ahiyla basbasa birakmak yeter.
Allah kalmak zorunda olup da kalanlara sabir, "bana dokunmayan yilan bin yasasin" diyenlere hazim kuvveti versin.
Turkiye'de 7 Haziran'da yapilacak secim burada 30-31 Mayis'ta yapildi.
Kensington Olympia'ya gidip oyumuzu kullandik biz de. Olympia'ya giderken birden sokak dili Turkce oldu, etrafta herkes Turkce konusunca bir an nerde oldugum konusunda kafam karisti :)
Oy kullanmaya gelen Turk profili cok enteresan; bir sekilde bir zaman buraya gelmis ve bir sekilde kalmayi becermis ama muhtemelen tek kelime Ingilizce ogrenmemis ve kendi mahallesinden cikmamis olan Turkler cogunlukta burda. Kilik kiyafete gore yargilamak ya da bir sonuc cikarmak istemesem de asagidaki resim buradan hangi partiye oy cikacagini gosteriyor bence.
Ben buradaki sandiklardan cikacak sonuclardan pek umutlu degilim dogrusu. Haa "Turkiye'deki sandiklardan umutlu musun?" derseniz onlardan da umutlu degilim. Kedilerin trafoya kacip elektrik kesintisine sebep oldugu, her secimden sonra muhalefet partilerine muhur basilmis binlerce oy pusulasinin ortaya ciktigi, secim sandigini bile koruyamayan muhalefet partilerinin var oldugu, hakkinda bin tane ses kaydi, kanit vs olmasina ragmen hala ayni iktidarin hukum surdugu bir ulkede benim sadece secimden degil baska seylerden de umudum yok ne yazik ki..
Hukumeti destekleyenlerin cogu yedi cedlerine yetecek kadar dunyaligini yapti zaten, onlari vicdanlari ve gelecek nesillerin ahiyla basbasa birakmak yeter.
Allah kalmak zorunda olup da kalanlara sabir, "bana dokunmayan yilan bin yasasin" diyenlere hazim kuvveti versin.
24 Mayıs 2015 Pazar
Kul sikismadikca Hizir yetismezmis. Hizir nerdesin ?!
Sevgili Hizir,
Ben buyurken icinden cikamadigim bir durum oldugunda annem ve anneannem hep derdi ki "Kul sikismadikca Hizir yetismez".. E sikistik, daraldik, bunaldik, gelmek icin daha ne bekliyorsun?
Ulke degistirmek, hele de bunu iki cocukla yapmak hic kolay degil. Evini, sevdiklerini birakip gitmek bir turlu, gittigin yere alismaya calismak bir turlu..
Bir kere burda hersey cok farkli, Turkiye'de cok kolay halledilen bazi isler burda cok zor, Turkiye'de zor olan bazi seyler de burda cok kolay. Mesela Turkiye'de begendigin evi hemen tutabilirsin ama burda ev bulmak ve kiralamak hem uzun hem zor bir surec. Turkiye'de bir bankaya gidip hesap actirmak 5 dakikalik is ama burda mulakattan gecip 2 hafta bekleyip ancak hesap actirabildik.
Aslina bakarsan geleli 4 ay oldu ve biz baya is hallettik. Ev bulduk, tasindik, Demir'e okul bulduk, burdaki saglik sistemine dahil olduk, banka hesabini actik. Yavas yavas hersey yoluna giriyor derken Ayhan'a is icin soz veren, biz Istanbuldayken Ayhan'i kapmak icin birbiriyle kapisan uc Ingiliz sirketin birden kivirmasi, hem de biz buraya geldikten sonra bunu yapmasi hic hos olmadi.
Bunlardan baska Ayhan'la temasa gecmek icin sapik gibi her kanaldan (eski sirketi uzerinden, LinkedIn'den, Facebook'tan) ulasan, gorusme yapip cok heyecanlanan tipler de birden ortadan kayboldu.
Gecen gun BBC de izledigimiz bir haber diyordu ki Londra finanscilar icin cennet, her finansci basina 1,7 is firsati dusuyor. Bak cok sey istemiyorum, o 1,7nin 0,7sine de raziyim. Burda hayat pahali, para harcarken 4 ile carpmaktan iflahim kesildi. Ayhan ev erkegi oldu, kendini "Ileri cocuk bakim teknikleri ve Ev Idaresi" konularinda cok gelistirdi ki hedefimiz bu degildi.
Hal boyle olunca gelecek korkusu, iki cocukla bu is nereye varacak endiseleri ustumuze cokuyor. Her tur yontemi deniyorum, olumlama, pozitif dusunme, dua.. ama bir yere kadar. Kosullanmisliklarim ve korkularim ustume oyle bir cokuyor ki bazi gunler yataktan cikmasam ve Ayhan harika bir is bulana kadar uyusam diyorum.
Cinar pek bir sey anlamiyor ama Demir bizim gerginligimizi, huzursuzlugumuzu anliyor ve o da endiseleniyor. Cocuklara caktirmamaya calismak da ayri bir yuk.
Sakin sikayet ettigimi dusunme, su hayattaki dusturum "Sikayet edeceksen yapma, yapiyorsan sikayet etme"dir. Bir yola ciktik ve sonuna kadar gidecegiz. ama zaten cok zor bir seye kalkistik sen de bir destek ol, bu duruma acilen bir el ativer lutfen.
Artik en buyuk derdimin sevdiklerimi ozlemek oldugu gunlere ulasmak istiyorum.
Optum,
Gizem
Ben buyurken icinden cikamadigim bir durum oldugunda annem ve anneannem hep derdi ki "Kul sikismadikca Hizir yetismez".. E sikistik, daraldik, bunaldik, gelmek icin daha ne bekliyorsun?
Ulke degistirmek, hele de bunu iki cocukla yapmak hic kolay degil. Evini, sevdiklerini birakip gitmek bir turlu, gittigin yere alismaya calismak bir turlu..
Bir kere burda hersey cok farkli, Turkiye'de cok kolay halledilen bazi isler burda cok zor, Turkiye'de zor olan bazi seyler de burda cok kolay. Mesela Turkiye'de begendigin evi hemen tutabilirsin ama burda ev bulmak ve kiralamak hem uzun hem zor bir surec. Turkiye'de bir bankaya gidip hesap actirmak 5 dakikalik is ama burda mulakattan gecip 2 hafta bekleyip ancak hesap actirabildik.
Aslina bakarsan geleli 4 ay oldu ve biz baya is hallettik. Ev bulduk, tasindik, Demir'e okul bulduk, burdaki saglik sistemine dahil olduk, banka hesabini actik. Yavas yavas hersey yoluna giriyor derken Ayhan'a is icin soz veren, biz Istanbuldayken Ayhan'i kapmak icin birbiriyle kapisan uc Ingiliz sirketin birden kivirmasi, hem de biz buraya geldikten sonra bunu yapmasi hic hos olmadi.
Bunlardan baska Ayhan'la temasa gecmek icin sapik gibi her kanaldan (eski sirketi uzerinden, LinkedIn'den, Facebook'tan) ulasan, gorusme yapip cok heyecanlanan tipler de birden ortadan kayboldu.
Gecen gun BBC de izledigimiz bir haber diyordu ki Londra finanscilar icin cennet, her finansci basina 1,7 is firsati dusuyor. Bak cok sey istemiyorum, o 1,7nin 0,7sine de raziyim. Burda hayat pahali, para harcarken 4 ile carpmaktan iflahim kesildi. Ayhan ev erkegi oldu, kendini "Ileri cocuk bakim teknikleri ve Ev Idaresi" konularinda cok gelistirdi ki hedefimiz bu degildi.
Hal boyle olunca gelecek korkusu, iki cocukla bu is nereye varacak endiseleri ustumuze cokuyor. Her tur yontemi deniyorum, olumlama, pozitif dusunme, dua.. ama bir yere kadar. Kosullanmisliklarim ve korkularim ustume oyle bir cokuyor ki bazi gunler yataktan cikmasam ve Ayhan harika bir is bulana kadar uyusam diyorum.
Cinar pek bir sey anlamiyor ama Demir bizim gerginligimizi, huzursuzlugumuzu anliyor ve o da endiseleniyor. Cocuklara caktirmamaya calismak da ayri bir yuk.
Sakin sikayet ettigimi dusunme, su hayattaki dusturum "Sikayet edeceksen yapma, yapiyorsan sikayet etme"dir. Bir yola ciktik ve sonuna kadar gidecegiz. ama zaten cok zor bir seye kalkistik sen de bir destek ol, bu duruma acilen bir el ativer lutfen.
Artik en buyuk derdimin sevdiklerimi ozlemek oldugu gunlere ulasmak istiyorum.
Optum,
Gizem
18 Mayıs 2015 Pazartesi
Insan degeri ve is guvenligi kavramlari gercekmis!!
Ingiltere'de insan sagligi, isci guvenligi o kadar onemli ki bazi noktalarda beni hayrete dusuruyor. Bizim gibi insan hayatinin cok onemsenmedigi, devamli is kazalarinin yasandigi, pisipisine insanlarin hayatini kaybettigi ve tum bunlarin "isin fitratindan" oldugu bir ulkeden geliyorsaniz burdaki hassasiyete ve ozene hem saygi duyuyor hem sasiriyorsunuz.
Sokakta yururken sunu gormeniz cok olasi mesela:
Bir binanin tadilati icin kurulan iskelenin insan icin tehdit olusturabilecek kisimlari sari sungerle kaplanmis. Ilk gordugumde anlamadim, ne de olsa biz acikta pasli demir cubuklarin oldugu, tepene her an bir sey dusme ihtimali olan insaatlara alisigiz. Meger insanlar yururken gorsun ve carparsa yaralanmasin diye sungerle kaplanmis. Uzerinde de denetim notu var, en son ne zaman sungerlerin saglamliginin denetlendigi yaziyor, denetimden gecemeyen insaatlar da cok yuksek cezalar aliyor.
Biz bu guvenlik meselesine alisik olmayip aksi dogrultuda bir taleple gelince cok sasirip kiziyorlar. Banyo gideri tikandigi icin eve tesisatci geldi,yapacagi is elektrik supurgesi gibi bir aletle kuvet giderini vakumlamak. Abinin ustunde calistigi firmanin logosu olan bir tulum ve ayaginda les gibi ayakkabilari var. Aramizda gecen diyalog aynen soyle:
Tesisatci : Merhaba banyo borunuzu tamir icin geldim, banyo ust katta mi?
Gizem: Evet ust katta, ayakkabilarinizi cikarabilir misiniz lutfen, evde emekleyen bebek var da.
Tesisatci: Ayakkabilarimi mi cikartayim?! Asla olmaz, yaptigim is cok tehlikeli, yaralanabilirim.
Gizem: ?!*%^#?
Guzel tesisatci kardesim, senin guvenligin tabi ki onemli ama o les ayakkabilarinin bastigi yerleri yalayacak olan da benim cocugum, onun guvenligi ne olacak?!
Sen o janjanli tulumunla cok kurumsal olabilirsin ama biz Turk tipi, catali gozuken, elektrik tesisatini agzinda kulu dusmek uzere sigarasiyla tamir eden ustalara alisigiz.
Vakum yaparken yaralanmaktan korkuyorsan sana bir Turk ustanin yaninda 15 gun staj yaziyorum, dusuk belli pantalon ve umursamaz tavirlarla donmezsen de ben hicbir sey bilmiyorum :)
Saka maka adamlar cok temiz is yapiyor. Hem is bitince ortaligi temiz birakiyorlar hem de tamir ettikleri sey bazi Turk ustaciklarinki gibi 3 gunde bozulmuyor.
Umarim bir gun bu guvenlik ve kalite standartlari Turk ustalar ve isciler icin de gecerli olur.
Sokakta yururken sunu gormeniz cok olasi mesela:
Bir binanin tadilati icin kurulan iskelenin insan icin tehdit olusturabilecek kisimlari sari sungerle kaplanmis. Ilk gordugumde anlamadim, ne de olsa biz acikta pasli demir cubuklarin oldugu, tepene her an bir sey dusme ihtimali olan insaatlara alisigiz. Meger insanlar yururken gorsun ve carparsa yaralanmasin diye sungerle kaplanmis. Uzerinde de denetim notu var, en son ne zaman sungerlerin saglamliginin denetlendigi yaziyor, denetimden gecemeyen insaatlar da cok yuksek cezalar aliyor.
Biz bu guvenlik meselesine alisik olmayip aksi dogrultuda bir taleple gelince cok sasirip kiziyorlar. Banyo gideri tikandigi icin eve tesisatci geldi,yapacagi is elektrik supurgesi gibi bir aletle kuvet giderini vakumlamak. Abinin ustunde calistigi firmanin logosu olan bir tulum ve ayaginda les gibi ayakkabilari var. Aramizda gecen diyalog aynen soyle:
Tesisatci : Merhaba banyo borunuzu tamir icin geldim, banyo ust katta mi?
Gizem: Evet ust katta, ayakkabilarinizi cikarabilir misiniz lutfen, evde emekleyen bebek var da.
Tesisatci: Ayakkabilarimi mi cikartayim?! Asla olmaz, yaptigim is cok tehlikeli, yaralanabilirim.
Gizem: ?!*%^#?
Guzel tesisatci kardesim, senin guvenligin tabi ki onemli ama o les ayakkabilarinin bastigi yerleri yalayacak olan da benim cocugum, onun guvenligi ne olacak?!
Sen o janjanli tulumunla cok kurumsal olabilirsin ama biz Turk tipi, catali gozuken, elektrik tesisatini agzinda kulu dusmek uzere sigarasiyla tamir eden ustalara alisigiz.
Vakum yaparken yaralanmaktan korkuyorsan sana bir Turk ustanin yaninda 15 gun staj yaziyorum, dusuk belli pantalon ve umursamaz tavirlarla donmezsen de ben hicbir sey bilmiyorum :)
Saka maka adamlar cok temiz is yapiyor. Hem is bitince ortaligi temiz birakiyorlar hem de tamir ettikleri sey bazi Turk ustaciklarinki gibi 3 gunde bozulmuyor.
Umarim bir gun bu guvenlik ve kalite standartlari Turk ustalar ve isciler icin de gecerli olur.
27 Nisan 2015 Pazartesi
Öpüjeeemm :)
Kültürel farklar bana hep eğlenceli gelir di! bugüne kadar..
Demir'in öğretmeni bugün bana şikayette bulundu, Demir arkadaşlarına dokunuyormuş. Öğretmen Demir'in bunu arkadaşça ve iyi niyetle yaptığının farkındaymış ama Demir'in arkadaşlarına dokunmaması gerekiyormuş. Gel de anlat bakalım bizim kadar dokungaçlı bir kültürden gelen çocuğa İngiliz mesafeliliğini.
Önce öğretmene bunun kültürel bir şey olduğunu, biz Türklerin dokunduğunu, sarıldığını, öptüğünü ve tüm bunları sevgi göstermek için yaptığını anlattım. Kadıncağıza, otobüste yanına oturan teyzenin üçüncü dakikada muhabbete girip beşinci dakikadan itibaren seni dürtmeye başlamasının ve topu topu 15 dakikalık yolculukta sekiz kuşak üstündeki tüm akrabalarını sormasının normal karşılandığından bahsetmedim bile.. Ne kadar anladı bilmem, ya Türklerin sapık veya deli olduğunu düşünüyor ya da gerçekten sıcakkanlı bir millet olduğumuzu anladı, bilmiyorum.
Dokunmak gibi öpüşmek konusu da burda insanı çok ikilemde bırakıyor. Ben normalde öpüşmekten çok hoşlanmam, önüme geleni cap cup öpmem ama samimi olduğum ve gerçekten sevdiğim insanlara da sımsıkı sarılıp cappadanak öperim. Neyse ben kadın olduğum için ucundan köşesinden kurtarıyorum. Erkeksen ve hele de bir erkeği öpmeye kalkıyorsan vay haline. Ev sahibimiz bizi birkaç kez ziyarete geldi, aramızda bir samimiyet oldu, ayrılırken Fransız adam elimi sıkıp uzanıp yanağımdan öpünce Türk kültüründen gelen kocam da tokalaşıp adamı öpmek için uzandı. Ah uzanmaz olaydı, 55 yaşındaki kibar Fransız'ın içinden aslan tarafından saldırıya uğrayan ceylan ürkekliği çıktı birden :) adamın kolu kaskatı kesildi, Ayhan'ı kendine yaklaştırmamaya çalışmaktan kolu titremeye başladı zavallının. Ayhan ne olduğunu anlamayıp geri çekilmeyince de kıpkırmızı olup "Ne yapıyorsun ,erkekler öpüşmez" diye feveran etti.
Ayhan "Bizde kadın kadına, kadın erkeğe ve erkek erkeğe öpüşülür" deyince adamın İngiliz karısı buna çok şaşırdı ve "Eşim Fransız, onlarda erkekler kadınları öper ama bizde kimse kimseyle öpüşmez, baba ve erkek çocuk bile tokalaşır" dedi. Ayhan'ın Demir ve Çınar delikanlı olduklarında onlarla sadece tokalaştığını düşünemiyorum. Çocuğunu öpemeyecekse, bir el ense çekemeyecekse ne anlamı var..
Öpüşme konusundaki hassasiyeti fark edince ben de daha dikkatli olmaya başladım ama baya zorlanıyorum bazan. Mesela uzun zamandır burda yaşayan ve yeni arkadaş olduğumuz ama çok sevdiğim bir Türk var. Ortalama haftada bir kahve içmek için buluşuyoruz. Ben her buluştuğumuzda öpüyorum ama her seferinde "acaba rahatsız oldu mu, tüh öpmeyecektim bak gene unuttum" diyorum. Sonra ayrılırken ne yapacağımı bilemediğim için suratına fener tutulmuş tavşan gibi kalıyorum ve her seferinde iki karış mesafeden el sallayıp "görüşürüz" diyorum. Sonra da içimden geldiği gibi davranamadığım için kendimi iyice şebelek hissediyorum :)
Bırakın bizi içimizden geldiği gibi davranalım yahu.. Demir dokunsun, biz öpelim, sevgimizi, sizinle beraber olmaktan keyif aldığımızı gösterelim.. Yemeyiz korkmayın :))
17 Nisan 2015 Cuma
Kuralsız Türk Kuralcı İngiliz'e rastlarsa :)
Bu resim burda ne alaka diyorsanız, o köpeğin suratındaki ifade aşağıda anlatacağım olayları yaşadığımda yüzümde beliren ifadenin aynısıydı :) Ne hissettiğimi okuyunca daha net anlayacaksınız..
Bu İngiliz insanının ve İngiliz kafasını benimsemiş insanın şöyle bir durumu var; kural ne diyorsa onu yap, bir milim dışına çıkma.Geldiğimden beri gözlemlediğim şudur: Feriştahı gelse kuralı bozmuyorlar ya da pratik bir çözüm bulmak için çaba sarf etmiyorlar.
Peki Türk kafası ne diyor; "Kural dediğin esnetmek içindir"
"Boşver kuralı, çiğnesek de bir şey olmaz,"
"Ters yöne girmek yasak ama karşıdan araba gelmiyordu"
"Beraber olduğunuz kadın AIDS taşıyıcısıydı" diyen muhabire fütursuzca "Biz Türküz abi, bize bişey olmaz yeeaaa" diyen şuursuz Türk erkeğinin hüküm sürdüğü bir kültürden geliyoruz biz!!!
Bu kesin ve esnemez kurallara adapte olmak zor. Ben zaten karakter itibariyle kuralları ve genel kabul görmüş kalıpları devamlı sorgulayan, bu yüzden de özellikle ergenlik çağımda anneler için ciddi ömür törpüsü olabilmiş bir tipim (inanmayan anneme sorsun :)) Bu yaşa geldim, hala birisi "yok oyle yapılmaz dediğinde" o yapılmayacak şeyi yapmak için içim kımıl kımıl olur. Haa sonuçta yapılamıyorsa da ben deneyip kendi gözümle görmüş olurum bari..
Size İngiliz kurallarını daha net anlatabilmek için iki örnek vereceğim, daha da bir şey anlatmama gerek kalmayacak.
1) Pazar günü market erken kapanıyormuş, biz bunu bilmeden Çınar'a mama almaya gittik. Marketin kapanış saati 16:00, biz saat 16:01'de kapıdaydık. Kasiyerler içerde, hatta kasada müşteri var ama kapıdaki güvenlik bizi içeri almıyor. "Bebeğe mama lazım, sadece onu alıp çıkacağız" diyoruz, "Sorry" diyor.
Türkiye'de olsa "Abi bebek aç kalır, bütün gece ağlar, yazık değil mi, bir mama alıp çıkacağım, nolur abi" desen adam açıverir kapıyı sen de mamanı alır çıkarsın. Burda Sorry!
2) IKEA'dan sipariş verdik. Koltuğundan tabak çanağa kadar bir sürü ürün gelecek. Bu arada evde eşya olarak sadece bir masa dört sandalye var. Zaten bir haftadır sandalyede oturmaktan kaideler düzleşmiş, beller kendinden geçmiş. Dört gözle teslimat gününü bekliyoruz. Teslimatı yapacakları saatte aracın şoförü beni aradı ve aramızda şöyle bir konuşma geçti:
Şoför: Merhaba, IKEA'dan size bir teslimat varmış, ben aracın şoförüyüm, kamyonumuz büyük, sizin de sokağınız dar, biz sokağa giremedik, teslimatı yapmadan geri dönüyoruz.
Gizem: Nasıl yani!! Biz bir haftadır bu teslimatı bekliyoruz, ürünleri teslim edin lütfen.
Şoför : Sorry, sokağınız dar.
Gizem: İyi ama sokağın dar olması benim suçum değil ki, evde çocuk var bebek var, tabak çatal yok. Lütfen bir çözüm bulun ve ürünleri teslim edin.
Şoför : Sorry, sokağınız dar.
Gizem : Anladım, o zaman kamyonla girmeyin, kamyonu yakın bir yere park edip ürünleri getirin.
Şoför : Sorry, sokağınız dar.
Gizem: Bakın o eşyalara çok ihtiyacımız var, siz durabildiğiniz yerde durun, biz gelip alalım.
Şoför : Sorry, sokağınız dar.Biz gidiyoruz, sizi yeni bir teslimat adresi için arayacaklar. (Ve telefonu kapatır)
Gizem: ?!"#'!?** sin kaf biiiipppppp...
Şimdi güzel kardeşim;
1) Salak değilim çok şükür, söylediğini bir kerede anlıyorum. Sen bana azimle aynı cümleyi kuruyorsun.
2) Ben Türk'üm, kuralların esneyebilmesine alışığım. Kurallar esnemiyorsa pratik çözümler üretiyorum.
3) Kuralları esnetemiyorsan da zor durumda olduğumu anla, empati kur, benim bulduğum çözüme biraz da sen yaklaş.
Sen anca Sorry sorry... Bu şekilde devam edeceksen bu şarkı sana gelsin!!
12 Nisan 2015 Pazar
Yoo ağlamadım, sadece gözüme bişey kaçtı :(
Bu blogun ilk konusuydu; gitmek mi zor kalmak mı?
O zaman gidendim, şimdi kalan..O zaman gidenin gözünden yazmıştım, şimdi kalanınkinden yazıyorum.
O zaman da demiştim, eminim ikisi de yaşayana zor diye..
İki buçuk aylık özlemden sonra annemiz ve babamız bizi ziyarete geldi. Normalde haftada en az iki kere görüşürken iki buçuk ay ara verince nasıl olacak, çocuklar, özellikle Çınar nasıl karşılayacak demiştik. Sanki 3-5 gün önce ayrılmışız gibi karşıladı çocuklar. Özlem çok ama sanki ayrılmamışız gibi kaldığı yerden devam etti herkes.
Gelecekleri günü beklemek, hazırlık yapmak, gidip onları hava alanından karşılamak günlerimizi neşelendirdi. Onlar buradayken bir sürü program yapıp (topu topu iki buçuk aydır buradayız ama onları gezdirecek kadar öğrendik şehri :)) bütün gün şehri gezdirmek çok keyifli oldu. Onlarla beraber biz de daha önce gidemediğimiz yerleri gördük. Ama gel gör ki sayılı gün çabuk geçti. Sıkıntılıyken kendini 1 yıl kadar uzun hissettiren 10 gün bu sefer kanatlanıp uçtu sanki. Sanki dün gelmişler gibi bugün bize yine hava alanı yolu gözüktü. İçimden "inşallah uçağı kaçırırlar da gidemezler" diye geçirsem de, evden vaktinde çıkmamak için ayak sürüsem de uçağın kaçmayası tuttu :)
Hava alanı ve vedalaşma kısmında ağlamadık tabi, sadece gözümüze bişey kaçtı. Omuzlar düştü, boyunlar büküldü, babaanne ve dedesiz eve girmek zor geldi.
Vizelerinin olduğunu ve istedikleri zaman gelebileceklerini bilmek güzelmiş ama geleni bir daha ne zaman göreceğini bilmemek kötüymüş..
Ve insan kimin ne zaman geleceğini bilmek istiyormuş çünkü bir UMUTMUŞ YAŞATAN KALANI..
O zaman gidendim, şimdi kalan..O zaman gidenin gözünden yazmıştım, şimdi kalanınkinden yazıyorum.
O zaman da demiştim, eminim ikisi de yaşayana zor diye..
İki buçuk aylık özlemden sonra annemiz ve babamız bizi ziyarete geldi. Normalde haftada en az iki kere görüşürken iki buçuk ay ara verince nasıl olacak, çocuklar, özellikle Çınar nasıl karşılayacak demiştik. Sanki 3-5 gün önce ayrılmışız gibi karşıladı çocuklar. Özlem çok ama sanki ayrılmamışız gibi kaldığı yerden devam etti herkes.
Gelecekleri günü beklemek, hazırlık yapmak, gidip onları hava alanından karşılamak günlerimizi neşelendirdi. Onlar buradayken bir sürü program yapıp (topu topu iki buçuk aydır buradayız ama onları gezdirecek kadar öğrendik şehri :)) bütün gün şehri gezdirmek çok keyifli oldu. Onlarla beraber biz de daha önce gidemediğimiz yerleri gördük. Ama gel gör ki sayılı gün çabuk geçti. Sıkıntılıyken kendini 1 yıl kadar uzun hissettiren 10 gün bu sefer kanatlanıp uçtu sanki. Sanki dün gelmişler gibi bugün bize yine hava alanı yolu gözüktü. İçimden "inşallah uçağı kaçırırlar da gidemezler" diye geçirsem de, evden vaktinde çıkmamak için ayak sürüsem de uçağın kaçmayası tuttu :)
Hava alanı ve vedalaşma kısmında ağlamadık tabi, sadece gözümüze bişey kaçtı. Omuzlar düştü, boyunlar büküldü, babaanne ve dedesiz eve girmek zor geldi.
Vizelerinin olduğunu ve istedikleri zaman gelebileceklerini bilmek güzelmiş ama geleni bir daha ne zaman göreceğini bilmemek kötüymüş..
Ve insan kimin ne zaman geleceğini bilmek istiyormuş çünkü bir UMUTMUŞ YAŞATAN KALANI..
28 Mart 2015 Cumartesi
Biz mi göçtük yoksa hayatımız mı göçtü ?!?
Bu resmi İngiltere'ye göçme kararı verdiğimiz dönemde avukatımın ofisinde görmüştüm ve "ne kadar kötümser bir resim, niye böyle olsun ki" diye düşünmüştüm. 35 yaşıma geldim hala benden büyüklerin, tecrübelilerin deneyimlerini sorgulamadan duramıyorum :) O resmi oraya koyanın bir bildiği varmış gerçekten. Göçmek zor işmiş, sen göçünce hayatın da göçüyormuş.
Tabi ki herşeyin güllük gülistanlık olmasını beklemiyorduk bu kararı verirken ama yeni bir ülkede sisteme dahil olmaya çalışmak insanı beklediğinden çok yoruyormuş.
- Geldikten sonra 7 gün içinde gidip polise kayıt olmak gerekiyormuş. Her adres değişiminde de yine gidip polise bildirmek gerekiyormuş.
- Banka hesabı açtırmak hiç de kolay değilmiş, önce avukat, muhasebeci gibi devletin yetkili kabul ettiği birinin kaldığın adresi teyid eden bir mektup vermesi gerekiyormuş. Sonra o mektupla şirket hesabı açmayı kabul eden bir banka bulup başvurmak gerekiyormuş. (Bana bankadaki memur öyle bir mülakat yaptı ki vize memuruna bile bu kadar çok detay anlatmamıştım. Bu mülakatın sonunda da hesap açmama ihtimalleri varmış.)
- Ev tutmak için ya İngiltere'de bir garantör bulmak ya da 6 aylık kirayı peşin vermek gerekiyormuş. (Bu kısmı cidden insanı fikren çok yoruyor, kenarda çok paranız varsa sorun olmayabilir ama paranızın çoğunu kiraya gömmek hiç hoş olmuyor)
- Çocuk istediğin okula değil evinin 'catchement area'sındaki okula gidebiliyormuş. Yani belediye adresine en yakın okula çocuğunu kaydediyormuş, yakındaki okulda yer yoksa daha uzak bir okula verip yakındaki okulda yer açılınca bize haber veriyormuş. (Bizim eve yakın okullarda yer olmadığı için Demir'i biraz uzak bir okula kaydettirmek zorunda kaldık. Neyse ki iyi bir okul, uzaklığı göz ardı edebileceğiz umarım.)
- Çocuk bizim istediğimiz zaman ya da biz taşınır taşınmaz okula başlayamıyormuş. Önce belediyeye başvurup, istediğimiz okulları bir formda belirtip başvurup beklememiz gerekiyormuş. Normalde 20 okul gününde cevap vermeleri gerekiyormuş. (Biz şanslıydık, 10 günde okul belli oldu)
- Mahallenin doktoruna kayıt olmak gerekliymiş ama ülkeye girdikten ancak 3 ay sonra bizi kalıcı hasta olarak kabul edip muayene edeceklermiş. Bu arada sadece acil bir durum olursa muayene ve tedavi yapıyorlarmış.(Ben de can sıkıntısından doktora gidecek kadar kafayı yedim sanki!!)
İşte bütün bu mış'lar miş'ler üst üste gelince, bünyede "çok geldi bunlar, şiştim, daraldım, GÖÇTÜM" hissi yaratıyormuş. Göçtük mü yoksa GÖÇTÜK mü insan karar veremiyormuş. Yani o resim doğru, o resmi oraya koyan haklıymış.
Ama bir de şu varmış; insan zaten düşmeden ayağa kalkamazmış :)
Ve bu bünye düştüğünü görecek, kalkacak gücü yeniden toplayacak kadar inatçıymış :))
Tabi ki herşeyin güllük gülistanlık olmasını beklemiyorduk bu kararı verirken ama yeni bir ülkede sisteme dahil olmaya çalışmak insanı beklediğinden çok yoruyormuş.
- Geldikten sonra 7 gün içinde gidip polise kayıt olmak gerekiyormuş. Her adres değişiminde de yine gidip polise bildirmek gerekiyormuş.
- Banka hesabı açtırmak hiç de kolay değilmiş, önce avukat, muhasebeci gibi devletin yetkili kabul ettiği birinin kaldığın adresi teyid eden bir mektup vermesi gerekiyormuş. Sonra o mektupla şirket hesabı açmayı kabul eden bir banka bulup başvurmak gerekiyormuş. (Bana bankadaki memur öyle bir mülakat yaptı ki vize memuruna bile bu kadar çok detay anlatmamıştım. Bu mülakatın sonunda da hesap açmama ihtimalleri varmış.)
- Ev tutmak için ya İngiltere'de bir garantör bulmak ya da 6 aylık kirayı peşin vermek gerekiyormuş. (Bu kısmı cidden insanı fikren çok yoruyor, kenarda çok paranız varsa sorun olmayabilir ama paranızın çoğunu kiraya gömmek hiç hoş olmuyor)
- Çocuk istediğin okula değil evinin 'catchement area'sındaki okula gidebiliyormuş. Yani belediye adresine en yakın okula çocuğunu kaydediyormuş, yakındaki okulda yer yoksa daha uzak bir okula verip yakındaki okulda yer açılınca bize haber veriyormuş. (Bizim eve yakın okullarda yer olmadığı için Demir'i biraz uzak bir okula kaydettirmek zorunda kaldık. Neyse ki iyi bir okul, uzaklığı göz ardı edebileceğiz umarım.)
- Çocuk bizim istediğimiz zaman ya da biz taşınır taşınmaz okula başlayamıyormuş. Önce belediyeye başvurup, istediğimiz okulları bir formda belirtip başvurup beklememiz gerekiyormuş. Normalde 20 okul gününde cevap vermeleri gerekiyormuş. (Biz şanslıydık, 10 günde okul belli oldu)
- Mahallenin doktoruna kayıt olmak gerekliymiş ama ülkeye girdikten ancak 3 ay sonra bizi kalıcı hasta olarak kabul edip muayene edeceklermiş. Bu arada sadece acil bir durum olursa muayene ve tedavi yapıyorlarmış.(Ben de can sıkıntısından doktora gidecek kadar kafayı yedim sanki!!)
İşte bütün bu mış'lar miş'ler üst üste gelince, bünyede "çok geldi bunlar, şiştim, daraldım, GÖÇTÜM" hissi yaratıyormuş. Göçtük mü yoksa GÖÇTÜK mü insan karar veremiyormuş. Yani o resim doğru, o resmi oraya koyan haklıymış.
Ama bir de şu varmış; insan zaten düşmeden ayağa kalkamazmış :)
Ve bu bünye düştüğünü görecek, kalkacak gücü yeniden toplayacak kadar inatçıymış :))
3 Mart 2015 Salı
Miranda Kerr derken Demet Akalın ile karşılaşmak!!
Hiç bilmediğin bir ülkede ve şehirde ev aramak çok ilginç bir deneyim. Bir kere semtler hiçbir şey ifade etmiyor. Bilenlere soruyorsun herkes başka birşey söylüyor. Sen de bir oraya bir buraya tenis topu gibi sekiyorsun.
Burda sistem farklı. Önce emlakçılara kayıt olunuyor. Emlakçılar sorgu memuru mübarek, bir sürü soru soruyorlar. Nerde yaşıyorsun, nerden geldin, ne iş yapıyorsun, kocan ne iş yapıyor, kaç çocuğun var, çocuklar okula gidiyor mu, ne kadar para kazanıyorsun, burda muhasebecin var mı vs vs. utanmasa günde kaç kez tuvalete gittiğimi de soracak.. Yaklaşık 20 farklı emlakçıya kaydolduktan sonra günde gelen 15 arama ile 30 maile bakıp hepsini yanıtlıyorsun. Ayhan'dan çok emlakçılarla konuşur oldum, kabus gibi!!
Bu arada sorgu sırasında istediğin evin özelliklerini de soruyorlar. Bizim için en önemlisi Demir'in okulu olduğu için birinci özellik olarak outstanding okullara yakın olmasını belirtiyorum. İkincisi güvenli ve iyi bir muhit olması, sonra tren veya metroya yakın olması.. böyle gidiyor özellikler.
Ne hikmetse tüm emlakçılarda bize uygun bir sürü ev var. Bütün emlakçılar aynı lafları sayıyor:
-Burası çok güvenli, o kadar güvenli ki çocuklu aileler hep burada yaşıyor.
-Bu civardaki okullar İngiltere'nin en iyi okulları o yüzden herkes buraya taşınıyor.
-Evler yüksek standart, içi yenilenmiş,tertemiz, bakımlı (bana gönderdikleri fotoğraflar gayet iyi gözüküyor)
Hemen ev gezmeleri ayarlanıyor, biz iki çocuk ve toplu taşımayla bir o semte bir bu semte savruluyoruz..
Ve birden emlakçıların söyledikleri yerine gerçeklerle karşılaşıyoruz:
-Etrafta doğru düzgün okul yok.
-O fotoğraflar hep filtre hep Instagram.
-Bilenlerden duyuyoruz ki orası hiç de iyi bir semt değil.
-İyi dedikleri evler bildiğin fare yuvası, bakımsız, döküntü.
Özetle adamlar seni Miranda Kerr ile tanıştırmayı vaat edip Demet Akalın ile muhatap ediyorlar.
İşte o zaman Türkçe çok işe yarıyor, emlakçı ev ile ilgili ne düşünüyorsun dediğinde kibar kibar İngilizce konuşurken araya iki Türkçe küfür sıkıştırıp hırsını alıyorsun >:)
Peki bu emlakçıların durumunu anlayan Gizem ne yapıyor??
Emlakçı aradığında ve evi övdüğünde hemen evlerin fotoğrafı ve civardaki okulların isimlerini istiyor. Okul isimleri gelince hemen Ofsted raporlarından devletin müfettişlerinin okulları değerlendirip derecelendirdiği kurumun raporları) okulun seviyesine bakıyor, polisin sitesinden bölgedeki suç oranlarını kontrol ediyor.
Yemezler emlakçı kardeşler, memlekette yeni olabiliriz ama mevzuya çabuk uyanırız!!!
Burda sistem farklı. Önce emlakçılara kayıt olunuyor. Emlakçılar sorgu memuru mübarek, bir sürü soru soruyorlar. Nerde yaşıyorsun, nerden geldin, ne iş yapıyorsun, kocan ne iş yapıyor, kaç çocuğun var, çocuklar okula gidiyor mu, ne kadar para kazanıyorsun, burda muhasebecin var mı vs vs. utanmasa günde kaç kez tuvalete gittiğimi de soracak.. Yaklaşık 20 farklı emlakçıya kaydolduktan sonra günde gelen 15 arama ile 30 maile bakıp hepsini yanıtlıyorsun. Ayhan'dan çok emlakçılarla konuşur oldum, kabus gibi!!
Bu arada sorgu sırasında istediğin evin özelliklerini de soruyorlar. Bizim için en önemlisi Demir'in okulu olduğu için birinci özellik olarak outstanding okullara yakın olmasını belirtiyorum. İkincisi güvenli ve iyi bir muhit olması, sonra tren veya metroya yakın olması.. böyle gidiyor özellikler.
Ne hikmetse tüm emlakçılarda bize uygun bir sürü ev var. Bütün emlakçılar aynı lafları sayıyor:
-Burası çok güvenli, o kadar güvenli ki çocuklu aileler hep burada yaşıyor.
-Bu civardaki okullar İngiltere'nin en iyi okulları o yüzden herkes buraya taşınıyor.
-Evler yüksek standart, içi yenilenmiş,tertemiz, bakımlı (bana gönderdikleri fotoğraflar gayet iyi gözüküyor)
Hemen ev gezmeleri ayarlanıyor, biz iki çocuk ve toplu taşımayla bir o semte bir bu semte savruluyoruz..
Ve birden emlakçıların söyledikleri yerine gerçeklerle karşılaşıyoruz:
-Etrafta doğru düzgün okul yok.
-O fotoğraflar hep filtre hep Instagram.
-Bilenlerden duyuyoruz ki orası hiç de iyi bir semt değil.
-İyi dedikleri evler bildiğin fare yuvası, bakımsız, döküntü.
Özetle adamlar seni Miranda Kerr ile tanıştırmayı vaat edip Demet Akalın ile muhatap ediyorlar.
İşte o zaman Türkçe çok işe yarıyor, emlakçı ev ile ilgili ne düşünüyorsun dediğinde kibar kibar İngilizce konuşurken araya iki Türkçe küfür sıkıştırıp hırsını alıyorsun >:)
Peki bu emlakçıların durumunu anlayan Gizem ne yapıyor??
Emlakçı aradığında ve evi övdüğünde hemen evlerin fotoğrafı ve civardaki okulların isimlerini istiyor. Okul isimleri gelince hemen Ofsted raporlarından devletin müfettişlerinin okulları değerlendirip derecelendirdiği kurumun raporları) okulun seviyesine bakıyor, polisin sitesinden bölgedeki suç oranlarını kontrol ediyor.
Yemezler emlakçı kardeşler, memlekette yeni olabiliriz ama mevzuya çabuk uyanırız!!!
27 Şubat 2015 Cuma
Havasından suyundan, etinden sütünden...
Arkadaş bir memleketin eti, sütü, sebzesi, suyu bu kadar mı farklı olur alıştıklarımızdan :)
Burda insanlar musluk suyu içiyor, İstanbul'da en son ilkokuldayken falan musluk suyu içmiştim herhalde. Su çok kireçli, iki günde kettle ın içi kabuk kabuk oluyor.
Tüm mevsimlerin meyvesi, sebzesi var ve fiyatları uçuk değil. 10 sene önce Maldivler'de tanıştığımız mango steam ile burda karşılaşmak çok keyifli oldu doğrusu.
Kıymalar çeşit çeşit, hayatımda ilk kez kıyma alıyormuşum gibi yarım saat et reyonunun önünde etiket okuyorum.Yok Angus'u yok Aberdeen'i.. Bana Trakya ya da Güneydoğu danasıyla gel arkadaş.. Bir de etiketlerde içindeki yağ oranı yazıyor, biz İstanbul'da kasaba gidip az yağlı / köftelik / yemeklik / orta yağlı vs demeyi biliriz, %10, %15, %20 yağ neymiş.. Bu oranlar bana birşey ifade etmediği için %20 yağlı kıyma aldım, yaptığım köfte o kadar yağlı oldu ki elimden ayırıp şekil veremedim. Ben bir dünya söylenince Ayhan çareyi Londra'da Türk kasapları Google lamakta buldu :)
Markete gidip yumurta ve süt almak da ayrı bir zeka testi. Yumurtalar boyundan tavuğun çeşidine kadar sınıflandırılmış, serbest dolaşanı, çiflikte yumurtlayanı, küçüğü, orta boyu,büyüğü..Aaayyy yumurta ayol altı üstü, kafamı karıştırmayın bu kadar :)
Hele o süt yok mu süt, o süt kabusum oldu.. Organik, tam yağlı, yarım yağlı, yağı azaltılmış, yağsız, laktozsuz vs vs. Bilmiyorum ya gittim "whole milk" yani normal süt aldım. Süt resmen tatlı, süt sevmeyen ben günde iki bardak süt içer oldum. Çınar zaten süt delisi, mümkünse hayatını sadece süt içerek geçirecek, o da bayıldı süte, günde yarım litreden fazla süt içmeye başladı. Birkaç gün sonra günde 1-2 kez fışkırtarak kusmaya başladı. Hava soğuk, ev aradığımız için devamlı yağmurda soğukta sokakta geziyoruz, çocuk üşüttü dedim. Yaklaşık bir hafta sonra kusmanın sütten olduğuna uyandım. Sütü kestik kusmalar bitti ama bu süreçte Çınar koltuk, halı, annenin saçı başı, babanın üstü başı gibi muhtelif yerlere imzasını bıraktı :) Yeniden çocuğa süt vermek istiyorum ama cesaret edemiyorum :)
Yeneceğim sizi Londra'nın eti, sütü, yumurtası... ama teker teker gelin!!!
23 Şubat 2015 Pazartesi
Türkiye'den gidelim de hangi ülkeye gidelim?
Türkiye'den ayrılmaya karar verdiğimizde aklımızda birkaç ülke vardı. Hepsinin iyice araştırılması ve artılarının eksilerinin iyi analiz edilmesi gerekiyordu. Her potansiyel ülke için danışmanlarla görüşüp, seminerlere katılıp, o ülkelerde yaşayan tanıdıklarla mailleşip, internette araştımalar yapıp şu analizleri yaptık:
Avustralya
+ Göçmen ülkesi
+ Huzurlu , sakin, kavgasız, gürültüsüz ülke
- Türkiye'ye çok uzak
- İyi eğitimli göçmen adaylarına çok doymuşlar, bizim gibi işletme iktisat mezunlarıyla ilgilenmiyorlar. Boru ustası veya boyacı olursanız ülkenin sizi tercih etme ihtimali çok daha yüksek.
- IELTS den en az 6,5 almak gerekiyor. Bazı durumlarda ise en az Academic 7 almak lazım.
- State Sposorship diye birşey var, bazı eyaletler hangi meslekte insana ihtiyacı varsa ona ekstra puan veriyor.
- State Sponsorship ile giderseniz devletin gösterdiği bölgede yaşamak ve çalışmak zorundasınız, bu bölgeler de genellikle daha düşük sosyo ekonomik nüfusun yaşadığı bölgeler.
-Devlet vatandaş olana kadar sağlık ve okul giderlerine karışmıyor.
Canada
+ Göçmen ülkesi
+ Huzurlu, sakin, yaşayanlar memnun
- Türkiye'ye uzak.
-Benim mesleğim aranan meslekler listesinde değil ama finansçı aradıkları için Ayhan üzerinden gitmek bir alternatif.
- Ayhan finansçı olarak başvuracaksa IELTS Academicten 7 alması gerekiyor.
- Canada'ya turist vizesiyle gidip göçmenlik için başvurulabiliyor. Sürecin sonuçlanması 3 yıl ve bu sürede devlet ülkede kalmanıza izin veriyor ama çalışma izni vermiyor. Yani ya 3 yıl boyunca kendinizi finanse edeceksiniz yada Türkiye'de mevcut düzeninizi devam ettirerek bekleyeceksiniz. Bu arada 3 yılın sonunda da sizi kabul edeceklerinin garantisi yok.
Baktık ki bu iki seçenek de bizim koşullarımıza uymuyor Ankara Anlaşması'nı araştırmaya başladık. Bu anlaşmaya göre Türk vatandaşları İngiltere'de kendi işini kurup herhangi bir devlet yardımı almadan geçineceğini kanıtladığında 1 yıllık çalışma ve oturma vizesi alabiliyor. Böyle söyleyince çok kolay gibi görünse de dosyanın çok iyi hazırlanması lazım. Özellikle son zamanlarda kimseyi almak istemiyorlar o yüzden de dosyalar çoğunlukla red alıyor.
Ankara Anlaşması'na başvuranlar iki yol izliyor, biri turist vizesiyle İngiltere'ye gelip burdan Ankara Anlaşması'na başvurmak diğeri de başvuruyu Türkiye'den yapmak.
Biz ikinci yolu izledik, başvuru dosyamızı İngiltere'deki bir avukat ve muhasebeciyle hazırladık ama Türkiye'den başvurduk. Muhasebeci neden gerekli derseniz dosyanızda yapacağınız işin detaylarını içeren bir business plan olmalı.
Başvurunun sonuçlanma süreçleri arasında da ciddi fark var, Türkiye'den yaklaşık 2-3 haftada cevap alıyorsunuz ama cevabın negatif olma ihtimali daha yüksek. İngiltere'den başvurduğunuzda cevabın gelmesi 6 ayı bulabiliyor ama burdan daha az red veriliyormuş.
Bunlar bizim yaşadıklarımız ve kendi doğrularımıza göre verdiğimiz kararlar.
Niyeti olanların kendileri için en doğru yolu seçmeleri dileğiyle :)
Avustralya
+ Göçmen ülkesi
+ Huzurlu , sakin, kavgasız, gürültüsüz ülke
- Türkiye'ye çok uzak
- İyi eğitimli göçmen adaylarına çok doymuşlar, bizim gibi işletme iktisat mezunlarıyla ilgilenmiyorlar. Boru ustası veya boyacı olursanız ülkenin sizi tercih etme ihtimali çok daha yüksek.
- IELTS den en az 6,5 almak gerekiyor. Bazı durumlarda ise en az Academic 7 almak lazım.
- State Sposorship diye birşey var, bazı eyaletler hangi meslekte insana ihtiyacı varsa ona ekstra puan veriyor.
- State Sponsorship ile giderseniz devletin gösterdiği bölgede yaşamak ve çalışmak zorundasınız, bu bölgeler de genellikle daha düşük sosyo ekonomik nüfusun yaşadığı bölgeler.
-Devlet vatandaş olana kadar sağlık ve okul giderlerine karışmıyor.
Canada
+ Göçmen ülkesi
+ Huzurlu, sakin, yaşayanlar memnun
- Türkiye'ye uzak.
-Benim mesleğim aranan meslekler listesinde değil ama finansçı aradıkları için Ayhan üzerinden gitmek bir alternatif.
- Ayhan finansçı olarak başvuracaksa IELTS Academicten 7 alması gerekiyor.
- Canada'ya turist vizesiyle gidip göçmenlik için başvurulabiliyor. Sürecin sonuçlanması 3 yıl ve bu sürede devlet ülkede kalmanıza izin veriyor ama çalışma izni vermiyor. Yani ya 3 yıl boyunca kendinizi finanse edeceksiniz yada Türkiye'de mevcut düzeninizi devam ettirerek bekleyeceksiniz. Bu arada 3 yılın sonunda da sizi kabul edeceklerinin garantisi yok.
Baktık ki bu iki seçenek de bizim koşullarımıza uymuyor Ankara Anlaşması'nı araştırmaya başladık. Bu anlaşmaya göre Türk vatandaşları İngiltere'de kendi işini kurup herhangi bir devlet yardımı almadan geçineceğini kanıtladığında 1 yıllık çalışma ve oturma vizesi alabiliyor. Böyle söyleyince çok kolay gibi görünse de dosyanın çok iyi hazırlanması lazım. Özellikle son zamanlarda kimseyi almak istemiyorlar o yüzden de dosyalar çoğunlukla red alıyor.
Ankara Anlaşması'na başvuranlar iki yol izliyor, biri turist vizesiyle İngiltere'ye gelip burdan Ankara Anlaşması'na başvurmak diğeri de başvuruyu Türkiye'den yapmak.
Biz ikinci yolu izledik, başvuru dosyamızı İngiltere'deki bir avukat ve muhasebeciyle hazırladık ama Türkiye'den başvurduk. Muhasebeci neden gerekli derseniz dosyanızda yapacağınız işin detaylarını içeren bir business plan olmalı.
Başvurunun sonuçlanma süreçleri arasında da ciddi fark var, Türkiye'den yaklaşık 2-3 haftada cevap alıyorsunuz ama cevabın negatif olma ihtimali daha yüksek. İngiltere'den başvurduğunuzda cevabın gelmesi 6 ayı bulabiliyor ama burdan daha az red veriliyormuş.
Bunlar bizim yaşadıklarımız ve kendi doğrularımıza göre verdiğimiz kararlar.
Niyeti olanların kendileri için en doğru yolu seçmeleri dileğiyle :)
20 Şubat 2015 Cuma
Gitmek mi zor kalmak mı zor?
Eminim herkes için bu sorunun cevabı farklı. Kimisi için kalmak daha kolay, içinde bulunduğu durumdan memnun olmasa bile alışkanlıklardan vazgeçemediği için, alternatif planın getireceklerinden korktuğu için, herşeye rağmen bulunduğu yeri sevdiği için.. Kimisi için ise kalmak zor, göz göre göre herşey daha kötüye gittiği için, bu gidişatı değiştirecek güçte olmadığı için, içinde bulunduğu durumdan hergün daha da fazla mutsuz olduğu için.. Bunun doğrusu, yanlışı, yargılanacak bir tarafı yok. Hayat seçimlerden ibaret ve hepimiz kendi seçimlerimizi yaşıyoruz.
Bize kalmak zordu. Kendimiz olamadığımız, gidişattan mutlu olmadığımız, çocuklarımız için endişelendiğimiz için vs vs.. gitmeyi seçtik. Karar vermek hiç kolay olmadı. Biri 7 diğeri 1,5 yaşında iki çocukla kültürünü, semtini, yaşayış şeklini, kanununu bilmediğimiz bir ülkeye ailelerimizi arkamızda bırakıp gitmek boğazımıza yumruk, kalbimize taş olup oturdu. Öte yandan ülkemize ihanet mi ediyoruz, hiçbir şey yapmıyoruz anca Facebook'a tatlısu isyankarlığındayız durumu da ruhumuzu çok yordu. Sadece sandıkta bir oyduk ve oyumuz da hiçbir işe yaramıyordu.
Hangi ülkeye gitsek araştırmaları Avustralya ile başladı, Canada ile devam etti sonunda UKde son buldu. Uzun ve zorlu bir süreçten sonra vizemizi alıp geldik.
Ülkeden taşınma sürecinde her kafadan bir ses çıktı. Biz toplumca kendi doğrumuzu karşımızdakine doğru kabul ettirmeyi çok severiz ya, kimi zaman iyi kimi zaman kötü niyetli çok yorum geldi. Bizim yaptığımız yapmak isteyenler, bizi çok cesur bulanlar, alkışlayanlar, çocuklarınızı kurtarıyorsunuz diyenlerin yanında yapamazsınız, öyle kolay mı başka ülkede yaşamak, çocukları anneanne/babaanne/dede/dayı/amca dan koparmaya ne hakkınız var, Londra çok pahalı, giden birkaç ay sonra koşa koşa dönüyor diyenler de çoktu.
Ne olacak biz de bilmiyoruz. tek bildiğimiz bunu denemeseydik bundan 10 yıl sonra denemediğimiz için çok pişman olurduk. Ya denedik ama yapamadık diyeceğiz ya da iyi ki denedik ve taşındık...Kim bilir... Zaman bilir..
"Hayatın alt üst olur diye korkma,hayatının altının üstünden iyi olmayacağını nerden biliyorsun" demiş Mevlana. Biz de bir altına bakalım hayatımızın, belki daha iyidir :)
Gizem
Bize kalmak zordu. Kendimiz olamadığımız, gidişattan mutlu olmadığımız, çocuklarımız için endişelendiğimiz için vs vs.. gitmeyi seçtik. Karar vermek hiç kolay olmadı. Biri 7 diğeri 1,5 yaşında iki çocukla kültürünü, semtini, yaşayış şeklini, kanununu bilmediğimiz bir ülkeye ailelerimizi arkamızda bırakıp gitmek boğazımıza yumruk, kalbimize taş olup oturdu. Öte yandan ülkemize ihanet mi ediyoruz, hiçbir şey yapmıyoruz anca Facebook'a tatlısu isyankarlığındayız durumu da ruhumuzu çok yordu. Sadece sandıkta bir oyduk ve oyumuz da hiçbir işe yaramıyordu.
Hangi ülkeye gitsek araştırmaları Avustralya ile başladı, Canada ile devam etti sonunda UKde son buldu. Uzun ve zorlu bir süreçten sonra vizemizi alıp geldik.
Ülkeden taşınma sürecinde her kafadan bir ses çıktı. Biz toplumca kendi doğrumuzu karşımızdakine doğru kabul ettirmeyi çok severiz ya, kimi zaman iyi kimi zaman kötü niyetli çok yorum geldi. Bizim yaptığımız yapmak isteyenler, bizi çok cesur bulanlar, alkışlayanlar, çocuklarınızı kurtarıyorsunuz diyenlerin yanında yapamazsınız, öyle kolay mı başka ülkede yaşamak, çocukları anneanne/babaanne/dede/dayı/amca dan koparmaya ne hakkınız var, Londra çok pahalı, giden birkaç ay sonra koşa koşa dönüyor diyenler de çoktu.
Ne olacak biz de bilmiyoruz. tek bildiğimiz bunu denemeseydik bundan 10 yıl sonra denemediğimiz için çok pişman olurduk. Ya denedik ama yapamadık diyeceğiz ya da iyi ki denedik ve taşındık...Kim bilir... Zaman bilir..
"Hayatın alt üst olur diye korkma,hayatının altının üstünden iyi olmayacağını nerden biliyorsun" demiş Mevlana. Biz de bir altına bakalım hayatımızın, belki daha iyidir :)
Gizem