Ayhan ile tasinmak icin Ingiltere'yi secme sebeplerimizden biri ikimizin de Ingilizce biliyor olmamizdi. Fransa'ya gidelim desek Ayhan Fransizca bilmez, Almanya desek ben Almanca bilmem. Daha fantastik bir hareket yapip Finlandiya'ya gocsek dedik sonra o kadarina cesaret edemedik :) Zaten yeni ulke, yeni kultur, yeni insanlar derken bir de yeni bir dille ugrasmanin fazla gelecegine karar verdik.
Ikimiz de Ingilizcemize guveniyoruz, yillarca kolejde ogrenilmis ustune calistigimiz islerde bolca yazisma, toplanti, konusma, sunum vesilesiyle pratik yapilmis, Lost olsun Game of Thrones olsun muhtelif diziler Ingilizce takip edilmekte, e tamam o zaman Ingilizce ile bir sorun yasamayacagiz..
Biraz kaba olacak ama Nah yasamayiz efenim!!
Arkadas bizim okulda ogrendigimiz kitap Ingilizcesi, is geregi kullandigimiz son derece resmi ve kuralli yazisma dili. Burda sokakta yani gercek hayatta oyle konusulmuyor ki.
Mesela "How are you" nun cevabini "fine thanks and you?" olarak bilmisim bugune kadar, adam cevap olarak "Good good" deyince bir afalliyorum.
Sabah sokakta karsilastigim insanlara "Good morning" diyorum ama onlar sadece "morning" diye cevap veriyor. "Evet canim, sabah, ben de farkindayim ve gunaydin diyorum, sen niye bana sabah diyosun" diye soramiyorum tabi.
Bir "cheers" var ki her derde deva, bir nevi bizim "eyvallah", her boslugu dolduruyor. Tesekkur etmek icin, merhaba demek icin, vedalasmak icin, ozur dilemek icin vs kullaniliyor. E ben bu yasima kadar "cheers"i "serefe" diye bilmisim. Biri "cheers"dediginde hala gayri ihtiyari etrafimda kadeh ariyorum :)
"Mate" ayri bir vaka. Ben Turkce'sini "dostum, birader" olarak biliyorum bu nedenle de bizim sokagin postacisinin beni her gordugunde bana "cheers mate" demesini hala anlayamiyorum. Hayir postaciyla "Eyvallah birader" seviyesine ne zaman geldik onu da hic anlamadim ki?!
Gunluk dile alismaya baslasam da hala Ahmet Hamdi Tanpinar kitabindan cikmis bir karakterin Turkce konusmasi gibi konusuyorum.
Postaci:Naber birader
Gizem: Iyiyim efendim, zati alileriniz nasillar, afiyettesiniz insallah.
Postaci: ?!
Ote yadan bir de aksan meselesi var. Cesit cesit insan oldugu gibi cesit cesit de aksan var. Biraz koyu aksanli birine denk gelince dagiliyor insan. Yuz yuzeyken gene mimik ve jestlere anlam yukleyip bir anlam cikartilabiliyor ama telefon konusmalari kabus olabiliyor.
Ilk geldigimizde sigorta yaptirmak icin Irlandali bir sigortaciyla telefonda konusmak zorunda kaldim, kadinin aksanindan hic bir sey anlamiyorum. Yavas konusmasini rica ettim, yavas konustu ama cumlenin yarisini yutuyor. Ablacim ben senin midenin derinliklerinden o kelimelerin yarisini nasil cikarayim !!! Bir de ustune hukuki sorular geldi ben iyice koptum. Kadini anlayamadigim icin policeyi yaptiramadim, hirsimdan telefonu kapatip agladim!! Sonradan ogrendim ki Irlandalilar aksanlariyla unluymus!!!
Yine ilk zamanlarda markette biri bizimle muhabbete girdi, adam bayagi konustu guldu gitti, adam gidince Ayhan "ben anlamadim adam ne dedi" diye sordu, "ben de anlamadim ki" dedim, Ayhan da "niye kafa sallayip siritiyosun o zaman" dedi. Sekerim o benim can kurtaran simidim. Hala bir sey anlamadigim zaman suratima salak siritisimi koyup kafami salliyor ve adamin bana kufur ediyor olmamasini diliyorum :)
Sevgili Ingilizce egitim veren okullar, mesajim size; birakin Mr and Mrs Brown'i, cocuklara postaciyla nasil konusacaklarini ogretin. Her yil ana babalarin bilmem kac bin TLsini alip da o cocugu sokakta konusacak hale getiremiyorsaniz kitaplarinizi da alin gidin!
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil
YanıtlaSilEşinizle diyaloğunuzu gülerek okudum 😂. Bir de “love” var tabii. Tanımadığınız taksicinin, onun bunun size: “thanks love!” şeklinde hitap etmesi...