Yeniden merhaba sevgili okuyucu,
Bir süredir yazmıyordum ama bir sor bakalım neden yazmıyordum :)
Bu bloğu yazmaya başlamamdaki amaç İngiltere'ye göçme yolunda yaşadıklarımı yazıp hem içimi dökmek hem de benim gibi göçmek isteyenlere gerçek hayatta yaşananlarla ilgili fikir vermekti. Yazarken hiç parlatmadım, hiç olmayanı olmuş gibi yansıtmadım, yere düşüp canım yandığında "acımadı ki" demedim. Hayat üstümden geçtiğinde de iyi gittiğinde de olduğu gibi paylaştım. Devamlı okuyanlar en ağlak zamanlarıma da keyifli anlarıma da şahit oldu. Çok yalnız hissettiğim, anlamakta zorlandığım, alışamadığım, sorguladığım, parasız kaldığım, zırıl zırıl ağladığım zamanlar da oldu, "iyi ki gelmişiz, şu koşullar burda daha iyi, bu yaklaşımlar bana daha uygun, ben bunu bu yaşıma kadar böyle yapmıştım/ düşünmüştüm ama bak böyle de yapılabiliyormuş" dediğim de oldu.
Vatandaşlık yolunda yazdım, paylaştım sonra vatandaşlığı alınca sanki bu blog görevini tamamladı gibi hissettim. Göçmekle ilgili anlatacaklarım bitince bloğun işi bitti gibi geldi ve yazmayı bıraktım. Aslında bitmemiş sadece dönüşüyormuş.
Evet vatandaşlığı alınca bir rehavet gelmiş, olanlara ilk günkü iştahlı merakla bakmayı bırakmışım. Hedefe ulaşıp pasaportu alınca bir duyarsızlık, bir farkına varmama hali gelişmiş. Bunu fark edince anladım ki aslında lisedeki Fransızca edebiyat hocam rahmetli Michel Tagan'ı anlayacağım yaşa gelmişim. 16 yaşında aklım havadayken saatlerce anlatmaya çalıştığı Albert Camus'nun indifference kavramı benim bünyede 30 sene sonra anlam bulmuş, benim sisteme anca yüklenmiş. O zaman ben artık silkinip kendime geleyim, eylemlerimi sürdüreyim dedim :)
Hoşbulduk :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder