5 Mart 2025 Çarşamba

Çayda dem, göçmenlikte kıdem!



Göçmenlikte kıdem olur mu? 10 yıl önce göçenle 3 yıl önce göçen bir olur mu? 30 senedir bu ülkede yaşayanla 7 senedir burda yasayanın derdi, konusu bir olur mu?

Bence göçmenlikte kıdem farkı oluyor. Daha doğrusu bence göçmenlik içinde jenerasyon farkı oluyor ve her jenerasyon yaklaşık 2-3 yıla tekabül ediyor.

Ben buraya ilk taşındığımda benden önce taşınmış olanlara mezuniyetine günler kalmış üniversite öğrencisi, kendime de daha ilkokul 2ye geçen, eğitim hayatının taaa başında bir çömez gözüyle bakıyordum. Önümde verilecek bir sürü sınav, alınacak pek çok ders vardı. Oysa 4-5 sene önce gelenler tüm zorlukları aşmış, burdaki hayata alışmış, düzenini kurmuş, arkadaş çevresini oturtmuş, çoluğunu çocuğunu okula yerleştirmiş, hikaye bir fantastik kitapta geçiyor olsa "Yarı Tanrı" mertebesine ulaşmış insanlardı bence. Meselenin vatandaşlığı almış olmakla ilgisi yoktu, mesele o insanların başka bir ülkede rutinlerini oturtmuş olmasıydı.


Bu jenerasyon farkını en net şekilde  mahalledeki Türk kadınların buluşmalarında hissediyordum. İlk buluşmalarda grubun çömezi olarak benden daha tecrübeli olanlardan birşeyler öğrenmeye çalışırken yıllar geçip de ben eskiyince konuların ne kadar değiştiğini gördüm. Her jenerasyonun sohbet konusu farklıydı. Daha eskilerin ana konuları ev almak, mortgage danışmanı, henüz okula başlamamış çocukları için eğitim planları, iyi eğitim danışmanları, çocukların aktiviteleri, kendilerinin sanat, seramik kursları iken o zaman yeni olan ben, banka hesabı açmak, ev tutmak, şirket kurmak gibi çözülmesi imkansız bir sarmalın içindeydim. Banka hesabı açmak için kalıcı bir adres göstermem gerekiyordu, kısa dönem için tuttuğumuz Airbnb'nin adresi kabul edilmiyordu, banka hesabı açamadığım için şirket faaliyete geçemiyordu, uzun dönem tutmak istediğim evi emlakçı bize vermiyordu, kira sözleşmem olmadığı için çocuğum okula kayıt olamıyordu. Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkıyordu?! Ben bunlarla boğuşurken benden eskilerin konuları bana tünelin sonundaki ışık gibi geliyordu ve bir an evvel ben de o ışığa ulaşmak istiyordum :)


Yıllar geçti, buluşmalar devam etti. Bir buluşmada fark ettim ki ben eskimişim. Kaç yıldır burda olduğum sorusunun cevabı insanlarda "ooo siz geleli baya olmuş, biz daha yeniyiz" etkisi yaratmaya başlamış. Yeni gelenlerin konuları benim bitirdiğim ünitelerden, herkes bildiğim yerden soruyor :)  Sohbet ilerledikçe grup içinde mikro gruplar oluştu ve bir baktım herkes kendiyle aynı dönemde gelenlerle sohbet etmeye başladı. Grupların sohbet konuları farklı. Kimi eskimiş ve bir üst jenerasyonun konularına geçmiş, kimi banka-adres-iş-okul-tavuk -yumurta sarmalında. Her jenerasyonun derdi, o günkü gündemi farklı.


Göçmenlikte jenerasyonlar doğduğun yıla göre değil, yeni ülkene göçtüğün tarihe göre oluşuyor. Gerçek anlamda jenerasyon farkımız olmasa da ve yaşlarımız birbirine çok yakın olsa da geliş zamanlarımıza göre oluşmuş farklı jenerasyonlarız. Genellikle yakın arkadaşlıklar jenerasyondaşlıktan başlayıp ilerliyor. insan ister istemez gündemi, konusu benzer olan ile yakınlaşıyor. Aynı konuyu aynı zamanda yaşayınca birbirini daha iyi anlıyorsun, destek oluyorsun, içini döküyorsun, daha çok paylaşıyorsun. Konuların, sorunların jenerasyondaşınla benzer şekilde dönüşüyor. Çevremdeki arkadaş gruplarına baktığımda gördüğüm aynı dönemde gelenler daha sıkı arkadaş olmuşlar. Benim burdaki yakın arkadaşlarımın çoğu benimle aynı dönemde gelenler. Benden eski ve benden yeni arkadaşlarımın sayısı göçmen jenerasyondaş arkadaş sayısından daha az.  Demek ki ben de ortak konulardan, ortak mücadelelerden bağlanmışım yakın arkadaşlarıma. 

O zaman yaşasın jenerasyonculuk!

26 Şubat 2025 Çarşamba

Hello again!

                                                          


Yeniden merhaba sevgili okuyucu,


Bir süredir yazmıyordum ama bir sor bakalım neden yazmıyordum :)


Bu bloğu yazmaya başlamamdaki amaç İngiltere'ye göçme yolunda yaşadıklarımı yazıp hem içimi dökmek hem de benim gibi göçmek isteyenlere gerçek hayatta yaşananlarla ilgili fikir vermekti. Yazarken hiç parlatmadım, hiç olmayanı olmuş gibi yansıtmadım, yere düşüp canım yandığında "acımadı ki" demedim. Hayat üstümden geçtiğinde de iyi gittiğinde de olduğu gibi paylaştım. Devamlı okuyanlar en ağlak zamanlarıma da keyifli anlarıma da şahit oldu. Çok yalnız hissettiğim, anlamakta zorlandığım, alışamadığım, sorguladığım, parasız kaldığım, zırıl zırıl ağladığım zamanlar da oldu, "iyi ki gelmişiz, şu koşullar burda daha iyi, bu yaklaşımlar bana daha uygun, ben bunu bu yaşıma kadar böyle yapmıştım/ düşünmüştüm ama bak böyle de yapılabiliyormuş" dediğim de oldu.  


Vatandaşlık yolunda yazdım, paylaştım sonra vatandaşlığı alınca sanki bu blog görevini tamamladı gibi hissettim. Göçmekle ilgili anlatacaklarım bitince bloğun işi bitti gibi geldi ve yazmayı bıraktım. Aslında bitmemiş sadece dönüşüyormuş.


Evet vatandaşlığı alınca bir rehavet gelmiş, olanlara ilk günkü iştahlı merakla bakmayı bırakmışım. Hedefe ulaşıp pasaportu alınca bir duyarsızlık, bir farkına varmama hali gelişmiş. Bunu fark edince anladım ki aslında lisedeki Fransızca edebiyat hocam rahmetli Michel Tagan'ı anlayacağım yaşa gelmişim. 16 yaşında aklım havadayken saatlerce anlatmaya çalıştığı Albert Camus'nun indifference kavramı benim bünyede 30 sene sonra anlam bulmuş, benim sisteme anca yüklenmiş.  O zaman ben artık silkinip kendime geleyim, eylemlerimi sürdüreyim dedim :)


Hoşbulduk :)