Bu İngilizlerin pek sevdiği bir laf var "Time flies". E doğru, haksız mı adamlar, zaman uçup gitmiyor mu, biz ne olduğunu anlayana kadar çocuklar büyümüyor mu, saçlar beyazlamıyor, yüzler kırışmıyor mu?
Bugün buraya taşınmamızın 6.yıldönümü. Büyük oğlumun toplam hayatının yarısını burda geçirmiş olmasına az kaldı, küçük oğlum burada büyüdü. Buraya geldiğinde bırakın Türkçe konuşmayı 15 aylık bir bebek olarak daha hiç konuşamazken şu an 7 yaşında, hem İngilizcesi hem Türkçesiyle beni şaşırtıp duruyor. (Daha bugün bana ve eşimin 3 safkan İngiliz iş arkadaşına "zar" kelimesinin İngilizcesini öğretti adam! Ben bunca yıldır zarın İngilizcesini dice zannederken meğer o çoğuluymuş ve zarlar demekmiş de zarın İngilizcesi "die" mış. Hadi ben yanlış biliyorum da koca koca İngiliz adamların yanlış bilmesi beni bir şaşırtmadı değil!)
Facebook 2 gün önce bir anı hatırlattı, 6 yıl önce bizim için en yakın arkadaşlarımızın düzenlediği veda yemeği.. O yemek sırasında hissettiklerim düştü aklıma birden, "Bir daha ne zaman görebileceğim, yine böyle hep beraber olabilecek miyiz, ilişkilerimiz biz gidince nasıl olacak, gözden ırak olanlar gönülden de ırak olacak mı.." O gün bunlar aklımdan geçerken midemin nasıl burulduğunu, düğümlenen boğazımı ve ıslanan gözlerimi geniş bir gülümsemenin arkasına sakladığımı ve vedalaşma faslında hüzünlenen arkadaşlarımıza sanki herşey normal de onlar abartıyormuş gibi "Ya sanki ölmeye gidiyoruz, bu ne hüzün, en kötü yazın burdayız" dediğimi dün gibi hatırlıyorum.
Burda durup geriye bakınca 6 yıllık mücadele, keyifli anlar, yeni deneyimler, cesaret edebilmişlik, zorluklar, anlamaya çalışmalar, alışık olduğun kalıpların dışına çıkmaya çalışmalar, birşeyin altından kalktığında hissettiğin tatmin, çok zor bir konuyla karşılaşınca altında ezildiğin yorgunluk, bazen omuzlarına binen çaresizlik, mutsuzluk, bezginlik, ben neden burdayım, gerek var mı, değer mi... hepsi birden önüne dökülüyor.
Ne günler yaşandı, o köprülerin altından ne sular aktı, kalanlar ve gidenler ne fırtınalar yaşadı. Evlenen, sevdiğini toprağa veren, eşinden ayrılan, artık hayatımızda olmayan.. Biz uzaktan baktık, nikahlara görüntülü görüşmelerle katıldık, acısı olanlara ancak telefonla destek verebildik.. Gördük ki "gerçek" olanlarla ilişki devam ediyor. "gerçek" olmayanlarla bu süreçte yollar ayrılıyor. Mesela biz buraya geldikten sonra kopmadığımız 2 gerçek arkadaşımız Malezya'ya taşındı, en son iki yıl önce sarılabildim ikisine de ama hala varlar, hala hayatımızdalar.
Sevgili Yeni göçenler, göçmek iyi mi kötü mü diye soranlar,
Bence göçmeyi iyi/kötü diye tanımlamaktansa edineceğiniz tecrübelere, size katacağı genişleyen bakış açılarına, toleransınızın artmasına, kendi kabuğunuzdan çıktığınızda keşfedeceğiniz gücünüze, hayatta tek bir doğrunun olmadığına, bir sorunun farklı şekilllerde çözülebildiğine, hayatın siyah ve beyaz değil booool booollll grilerden oluştuğuna ve bu grilerin sizi öldürmeyeceğine, adaptasyon gücünüz ne kadar çoksa o kadar az acı çekeceğinize, fikrinizi değiştirebilme lüksüne, bazen mecburiyetten esnemek zorunda kalmaya ve sonuçların korkunç olmadığını görmeye odaklanın.
Hele bir de bu yolculukta yanınızda doğru eş/ çocuk/ arkadaş kombinasyonu varsa arkanıza yaslanıp kendinize bir çay koyun, bir sırtınızı patpatlayıp "Aferin bana ve cesaretime" deyin.
Darısı vatandaşlığı almaya :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder