25 Eylül 2019 Çarşamba
Börtü, böcek, örümcek..
Tanıştırayım, bu bizim bahçenin yeni sakini Selahattin.
Selahattin her yıl Eylül gibi bütün aşiretini toplar gelir bizim bahçeye yerleşir. Pek de teklifsiz bir arkadaş, hiç sormaz, müsait miyiz, örümcekten korkar mıyız. Gelir yerleşir, başlar devasa ağlarını örüp kısmetini beklemeye. Selahattin bizim bahçeye tezgahı kurunca biz içeri çekiliriz. Özellikle ben. Neden? Çünkü araknafobiğim, Gerçi buraya gelip Selahattin ve avanesiyle tanıştığımdan beri araknafobiam bile yalama oldu. Eskiden örümcek görünce aksi tarafa kaçan ben Selahattin ve türevlerini görünce ceketimi ilikleyip selam verip öyle geçiyorum yanından. Hatta bakın bu kadar yaklaşıp resmini bile çekebildim (Tamam tamam kameranın zoom unu da kullandım biraz)
İngiltere'ye taşındığımızdan beri bir sürü böcekle tanıştık. Türkiye'deyken adını bildiğimiz ama hiç karşılaşmadığımız sıçan, tahtakurusu, bit.. Allah kimseyi bunlarla sınamasın kardeş, bizi sınadı, hiç eğlenceli değil!
Bit burda çok sıradan, bitlenmemek garip karşılanıyor nerdeyse. Okuldan her dönem en az bir kez "okulda bitli çocuk var, siz de koruyucu kullanın" diye uyarı mektupları geliyor. Biz ilk tecrübemizi çok acı bir şekilde yaşadığımız için artık çok tedbirliyiz. Birkaç yıl önce Demir kafasını kaşımaya başladı. Bit o kadar aklıma gelmiyor ki, herhalde şampuan alerji yaptı deyip şampuanı değiştirdim. Pek bir fark olmadı ama ben yine uyanamadım. Çocuk bir gün banyodan çıkıp saçı hala ıslakken kafasını kaşıyınca huylu kocam "Gizem bu bitlenmiş olmasın" dedi. Olmasın tabi! Kafasında beyaz miniminicik birşey buldum ama o kadar tanımıyorum ki, resmini çekip anneme gönderdim. Annem de büyük ihtimalle o sirke deyince kendimi en yakın Boots'a attım. Adamlar bit konusunda o kadar gelişmiş(!) ki koca bir reyon 40 çeşit bit şampuanı, ilacı, tarağı, solüsyonu, koruyucusu doluydu. Normalde bit şampuanı haftada bir kullanılırmış. Gözüm dönüp 3 farklı ürünü çocuğun kafasına 3 gün üst üste uyguladım. Neyse ki kafa derisi yanmadan atlattık. Şimdi okuldan her uyarı geldiğinde basıyorum lavanta yağını, bit mit görmüyoruz.
Fare ve sıçan da Londra'da sık görülen hayvan kardeşlerimiz. Metro raylarındaki minik farelerden bir şikayetim yok ama iki yan evde yaşayan komşum bir gün kapımı çalıp "Bahçe kapısını sakın açık tutma, bizim bahçede sıçan var diye ilaçlama yaptırdık, ilaçlamacı, sıçan zehiri görüp yan evlere kaçabilir dedi,o yüzden seni uyarmaya geldim" deyince eyvah dedim. Adam fotoğrafını çekmiş, sıçan demek hafif kalır, bence o Abdurrezzak! Hayvanın parmakları sayabileceğim kadar büyüktü.
Tahtakurusu başka bir hikaye. Allah düşmanımın başına vermesin cinsinden! Ölmüyor arkadaş. Geçen yıl yaz tatili dönüşü eve dönünce tanıştık kendileriyle. Bunlara seyahat böceği denirmiş ve en çok valize tutunup gelirlermiş. İlaçlamacının ilk sorusu "Size valizle gelen oldu mu"ydu. Oldu tabi, misafir geldi yazdan önce. Yazın da ev kapalı kalınca bu arkadaşlar habitatını kurmuş. İlaçlama korkunç pahalı ve yüzde yüz garantili değil. Eşyaları atıp düzenli ilaçlamayla kurtulabildik ama baya travmatik bir süreçti. İlaçlamacının dediğine göre özellikle yaşlı İngilizler çok da takılmıyormuş tahtakurusuna, altı üstü ısırıyor ne olacak diyorlarmış.
Zaten bence İngilizler bizden daha hayvansever! Burdaki bir arkadaşımın örümcek fobisi benimkinden beter. Bahçeyi örümcekler istila edince ev sahibine ilaçlamacı sorma gafletinde bulundu. Ev sahibi "Onlar sadece örümcek, korkma sana birşey yapmazlar, soğukkanlı bir katil gibi örümcekleri katletmeni onaylamıyorum" gibi laflar etmiş. Beddua etmek huyum değildir ama "Eyyy evsahibi, Allah seni örümceklerle sınasın" demek geliyor içimden. Fobi kardeşim bu, mantıklı bir açıklama mı bekliyorsun! Ayrıca bizim alışık olduğumuz Türk tipi ev örümceği, burdakiler kara kıllı bişeyler!
Bu arada bizim kültürümüzde kötü / pis şeyler pek söylenmez, Türkler bitlenmez (!) ama valla burda bitlenmek de böceklenmek de olası. Çok da şey etmemek lazim :D
P.S. Neden Selahattin derseniz, kendisi o kadar büyük ki şöyle ağız dolduran oturaklı bir isim daha uygun olurdu. Mesela ön bahçemizde daha küçüğü, daha samimi ve sempatik görünümlüsü var, onun adı Rıfkı. Önünde ceket iliklemeden "Rıfkı naber ya" deyip geçiyorum.
P.S.2 İsmi Abdurrezzak, Selahattin ya da Rıfkı olan okuyucu varsa, valla isimleri kötü niyetle kullanmadım, nolur alınmayın.
5 Eylül 2019 Perşembe
Tatil sonrası depresyonuna girenler burda mı?
Uzun Türkiye tatilinden dönüp ruh hali eşekten düşmüş karpuza dönen sevgili göçmen, merak etme, yalnız değilsin.
Türkiye'nin bütün nimetlerini yaşadın, en güzel denizlerine girdin, en güzel yemeklerini yedin. Tatilin kısacık bile olsa 3 manikür pedikür, 2 kuaför, 5 doktor randevusu ayarladın. En sevdiğin sanatçıların konserleri tam da senin tatilde olduğun beldeye denk geldi, gittin, çok eğlendin. Bütün arkadaşların sana uyacak şekilde program yaptı, kimisiyle uzun zamandır adını duyup bir türlü gidemediğin en şık ve yeni mekanlara gittin, kimisiyle 2-3 günlük tatil kaçamakları yapıp muhabbetin ve alkolün dibine vurdun. Ailenle bol bol zaman geçirdin. Çocukları annelere bırakıp kaçtın. Biraz yalnız zaman geçirip kafanı boşalttın, geçen kışın muhasebesini yaptın, önümüzdeki aylar için planlar yaptın. Bazen hiç konuşmadan sevdiklerinle saatler geçirdin. Bazen de bütün kışın hıncını alırcasına konuşmaktan sesin kısıldı. Buluştuğun herkesin anlattıklarını dinlerken kafan karıştı, "bunu bana kim anlatmıştı" demeye başladın."Zaten vaktim az" deyip heryere taksiyle gittin, yaşadığın ülkenin kuruna çevirip "Ay valla 3 kuruş" dedin. En sevdiğin markaların indirim dönemine denk geldin, alışverişin gözüne vurdun. İlla ki züccaciye ve ev tekstili satan mağazaları gezdin, "Valla bizim oralarda böyle güzel tabak, bardak, havlu yapmıyorlar" dedin. Oturdun deniz kenarında bir restoranda, taze balık ve rakının keyfini çıkardın.Yediğin yemeklerden vicdan azabı duymadın, kalorileri saymadın, büyüyen göbeğe, artan selülite takılmadın.
Yalnız bu rüya hayatı yaşarken bir şeyi unuttun: İşte bunlar hep tatil, hep illüzyon! Her daim Türkiye'de yaşasan böyle olmayacak. Trafiği ve pahalılığı seni boğacak. İşteki kaos, manyak müdür, alınamayan zam seni deli edecek. Arkadaşların her zaman çok müsait olamayacak, onlar da kendi çoluk çocuklarının, hayatlarının akışına dalacak. Çocukların okulu, toplantısı, öğretmenleri, velilerin çılgın whatsapp grupları, bir ev fiyatındaki yıllık okul ücretleri seni senden alacak. Yoğunluktan manikür, kuaför yalan olacak, dip boyan gelecek, tırnaklar zar zor oje görecek. O balıklar hep taze olmayacak, kalamarlar kilo aldıracak !
Haklısın, dönüş yaklaştıkça içini bir sıkıntı bastı, geri dönme fikri zor geldi. Türkiye'de sıfır sorumlulukla yaşarken geri dönüp yüklerini tekrar omuzlamak, çocuklar, ev, iş üçgeninde koşturmak ve böyle bir tatil için bir yıl bekleyecek olmak hiç işine gelmedi. Ya "böyle bir tatile upuzun bir yıl var" deyip bunalıma gireceksin ya da "sevdiğim şeyleri beklemek ve hayal etmek çok zevkli olduğuna göre bir sonraki tatil için geri sayıma başlayabilirim" diye kendini motive edeceksin. Ben ikinciyi seçtim, geri saymaya ve önümüzdeki yaz tatilini planlayıp hayal kurmaya başladım bile :) Sana da tavsiye ederim.
Şimdi bakış açını değiştirdiysen silkin ve kendine gel, ruh halini topla, geri saymaya başla, bu arada da sağ kalçandaki 8.gamzeni yok etmek için koşuya başla.
Hadi bakayım!